Güldürmeyin beni!
.
“Sınav kaygısı, eğitim öğretimin her kademesinde öğrenci üzerinde bir baskı oluşturuyor. Bu, eğitim öğretime de olumsuz etki ediyor, ama bu durum bize şöyle bir görev yüklüyor: Stresi azaltan daha yalın bir sistemle öğrencilerimizin muhatap olmasını sağlayacak bir düzenlemenin Türkiye’ye kazandırılması...”
YÖK ve MEB, böyle diyor!
Onların yalancısıyım...
Şaka mı, ciddi mi?
‘Yerse boya, yemezse astar!’ durumu...
Oto sanayide böyle bir yaklaşım vardır...
Olay, müşterinin zekasına göre şekil alır...
***
Kaygı ile ilgili YÖK ve MEB’e birkaç sorum olacak...
- Yılda 5 kitap okuyan milletin çocukları sınavda nasıl kaygılı olur?
- Günde 6 saatini televizyon başında geçiren milletin çocukları sınavda nasıl kaygılı olur?
- PISA’da ilk 50’ye giremeyen bir ülkenin çocukları sınavda nasıl kaygılı olur?
- Günde 4-5 saatini amaçsızca internette dolaşan bir ülkenin çocukları sınavda nasıl kaygılı olur?
- YGS’de Temel Matematik ve Fen Bilimleri testlerinde 40 soruda 5’er net çıkaran adaylar, sizce kaygıdan dolayı mı bu kadar başarısız?
Güldürmeyin beni!
Siz, hangi ‘kaygı’dan söz ediyorsunuz?
Bizim çocuklar son derece rahat!
Sadece çocuklar mı rahat?
Yok canıııııım...
Eğitim sistemi de rahat!
Hatta eğitim sistemi onları ‘kaygı’sızlaştırıyor!
***
Bir aslan kırbaç korkusuyla sandalyeye oturmayı öğreniyor...
Bu aslana iyi eğitilmiş diyoruz...
Ama iyi eğitim almış diyemiyoruz!
Caps böyle diyor...
İyi eğitimin önemine ‘şakacı’ yaklaşıyor.
Albert Einstein , konuya daha ‘sıkı’ giriyor.
‘Öğrenmemi engelleyen tek şey, aldığım eğitim olmuştur’ diyor.
Biri şaka, diğeri ciddi...
Ortak noktaları, iyi eğitimin önemi...
***
Eğitim teorisyeni John Dewey, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın daveti üzere ülkemize gelmiş. İstanbul, Ankara ve Bursa’da gözlem ve incelemelerde bulunduktan sonra, gözlem ve incelemelerinin sonuçlarını içeren ilk raporunu Türkiye’den ayrılmadan yazar. Bu raporda John Dewey’in kurulacak yeni eğitim sistemi hakkındaki önerileri yer alır.
J. Dewey, Türkiye’den ayrılmadan önce, inceden bir gönderme yapar...
‘Bakıyorum, Türk çocukları çok zeki, dünyadaki diğer akranlarından hiç de geri kalır yanları yok. Ancak anlamadığım bir şey var; sonra ne yapıyorsunuz da, bu zeki çocuklardan tek tip insanlar yetiştiriyorsunuz?
Dewey, bunu 1924’te söylemiş...
Yıl 2017...
Değişen bir şey yok!
Kaygıdan başka...
***
Japonlar bu konuda çok acımasız...
Vurdu mu, ses getiriyorlar!
Öğrencinin gözünün yaşına bakmıyorlar.
Bir Japon’un yılda 30 kitap okuduğunu da araya sıkıştıralım...
Japonya, tam bir sınav cehennemi!
Amaç, hayatın zor koşullarına erkenden hazırlamak...
Japonya’da yıllık ders saatleri 1. sınıflar için 850, 2. ve 3. sınıflar için 910, 4.,5. ve 6. sınıflar için ise 1.015 saat...
Okullarda yıllık işgücü 250 gün...
Bizde 180...
Kar yağarsa, 180 günden de az! Arada 70 kayıp işgünü var!
Onlarda cumartesi günü de okul var...
Öğrenciler sürekli yoğun bir çalışma içindeler. Hafta içi okul, okuldan sonra etüt, hafta sonları öğrencilerin büyük bir kısmı bizdeki kapatılan dershanelere benzer eğitim kurumlarına devam ediyorlar.
Üniversiteye öğrenci alımında, Türkiye’de olduğu gibi Japonya’da da giriş sınavı yapılıyor. Ancak Japonya’da iki aşamalı sınav yapılıyor. Birinci sınav ülke genelinde, ikinci sınav ise her üniversitenin kendi özel koşullarına göre...
Japonya’da eğitim-öğretim üç dönem halinde uygulanıyor, çok uzun süreli (3 ay gibi) tatiller orada yok. Böylelikle öğretmen ve öğrencinin eğitimden soğumaması sağlanmış oluyor.
Japonlar için ‘çok çalışkan millet’ deriz... Karınca gibi çalışıyorlar...
Yazıktır günahtır, kim bilir ne kadar kaygılıdırlar!
Bizim eğitim sistemini bir tanısalar, ne kaygıları kalır ne de çalışkanlıkları!