Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Bir insanın sevmediği işi yapması ona verilecek en büyük cezadır’

.

ABONE OL
Vatan Haber

Psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci, sevmedikleri ve istemedikleri işi yapan kişilerin yeter-li performansı gösteremediğini ifade ederek, “Bir insanın tüm yaşamı boyunca sevmediği ve mutsuz olduğu bir işi yapması, sanırım ona verilebilecek cezaların en büyüğüdür” dedi.

Psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci ile meslek seçimini, liselere ve üniversiteye giriş sınavlarında öğrencilerin yaşadığı kaygıları, ailelerin çocuklarından neler beklediklerini konuştuk. Semerci bu konularda özetle şu bilgileri verdi: Çocuklar okula başladıkları andan itibaren değerlendirilmeli. “Neyi daha iyi becerebiliyorlar, hangi konularda daha başarılılar?” gibi soruların yanıtları yıllar içinde aranmalı. Toplanan bu bilgilerle, aralarda çocuğun eğilimleri desteklenmeli ve test edilmeli. Sonra çocuk zaten “hangi alanda başarılı ve mutlu olurum?” sorusunun yanıtını bilerek meslek seçimi aşamasına gelecektir.

Bilmeden seçiyorlar

Bizim çocuklarımızın yönlendirilmesi ise farklı oluyor. Okul sisteminde beklenti, çocuğun herşeyde başarılı olmasıdır. İlk öğretimi bitiren çocuklarımızın eğer özel ilgili bir ailesi ve öğretmeni yoksa, eğilimlerini ve yeteneklerini bilmemize olanak yoktur. Beklenti, herşeyde başarılı olan çocukların; genelin “iyi” kabul ettiği mesleklere yönelmesi, diğerlerinin becerebilirlerse herhangi bir üniversiteye girmeleridir. Oysa çocuklar bu seçimi yaparken yeteneklerini bilmedikleri gibi, çoğunlukla mesleklerin ne yaptıklarını, sürecin ne olduğunu da bilmeden seçim yapmak zorunda kalıyorlar.

Kliniklerde izliyoruz

Kitapçıkta yer alan fakültelerin çoğunu bitirdikten sonra ne olunacağını bilmeyen, ama o bölüme bile girmeyi şans ve başarı sayıp, sonra sorunlarla boğuşan gençleri kliniklerde izliyoruz. Aileler ne istiyor? Tabii ki bütün aileler çocuklarının iyi bir meslek sahibi olmasını ve para kazanabilmelerini istiyor. Genellikle mutlu olup olmayacakları ikinci planda kalıyor. Çünkü ailelere koşulların öğrettiği, “bir insan saygın bir işe sahipse ve para kazanıyorsa mutlu olur” bilgisidir. Oysa ülkemiz; sahip olduğu, okuduğu, emek verdiği işi sevmeyen, hatta nefret eden, aklı hâlâ başka işlerde olan mutsuz genç erişkinlerle dolu. Sevmedikleri ve istemedikleri işi yapan mutsuz kişiler, hiç bir zaman yeterli performansı gösteremiyor. Bir insanın, tüm yaşamı boyunca sevmediği ve mutsuz olduğu bir işi yapması, sanırım ona verilebilecek en büyük cezalardan biridir.

Doğru yönlendirmeliyiz

Elbette çocuklarımızı yönlendirmek, doğruyu göstermek görevimizdir ama yönlendirmeler bizim arzularımız için olmamalıdır. Her şeyden önce çocuğumuzun kapasitesini ve yeteneklerini gerçekçi değerlendirmek, hem bizi hem de çocuğumuzu mutlu ve başarılı yapacaktır. Onu yapamayacağı şeylere zorlamak, sadece mutsuz olmasına değil, başarısız olup, yaşamdan kopmasına neden olabilir. Bu meslek seçim sisteminde ve sonrasındaki ekonomik sorunlarda rahat olmak pek mümkün değil ama başından beri çocuğu iyi değerlendirir, yeteneklerini fark etmesini sağlayarak, doğru yönlendirirsek istekelermizi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebiliriz. Sonuçlar elinizde, seçimleri sisteme rağmen, mümkün olduğunca başarılı ve mutlu olacağınız şekilde yapmanızı diliyorum.

Üniversiteli olmak

Bu seçimi sadece puana ve toplumsal yanlışlara bırakmayın, siz yapın. Çünkü seçeceğiniz sadece bir iş değil, kimliğinizin önemli bir parçasıdır. Üniversiteye başladığı zaman insan burayı bitirince her şeyin kolaylaşacağı duygusu taşır. Sonra üniversiteye girmenin aslında maratonun sonu değil, başlangıcı olduğunu fark eder. Üniversite yaşayan bir sistemdir. Bilgilerin, yeni düşüncelerin, buluşların üretildiği bir sistem. Gerçek bir üniversite istiyorsanız şikâyet etmek yerine orayı bir üniversite yapmaya çalışmalısınız. Herkesten isteyin; rektörden, dekandan, öğretim üyelerinden, diğer çalışanlardan, YÖK’den, özel üniversite ise sahibinden, devletten üniversitenizi isteyin. İsteyin derken gerçek üniversiteli olma hakkınızı istemekten bahsediyorum.

*****


Sınav kaygısını yenin

SINAV kaygısı sadece büyük sınavlara özgü değildir. Bazı çocuklar için her sınav bir kaygı kaynağıdır. Sınavla ilgili yarattığı olumsuz düşünceler, sınavın kötü geçeceğine ilişkin inanışlar bu kaygının kaynağıdır. Eğer çocuk ailesinin başarıyı çok istediğini hissederse bu şekilde büyütülmüşse “ailesinin sevgisinin başarısına bağlı olduğunu, başarısız olduğunda sevilmeyeceğini” düşünür. Liselere ve üniversiteye giriş sınavı öncesi, aileler bir yandan çocuklarına “sınavın önemli olmadığını, elinden geleni yapmasını söyler”, bir yandan çok çalışmasını ister ve bir yandan da konuşmaların içine “bu sınavı kazandığında her şeyin daha iyi olacağı, yaşamını değiştireceğini” sıkıştırır.

Sonra çocuğun kaygısına şaşırır ve baş etmesini bekler. Bunun dışında, kendine güvensizlik, karamsarlık, daha önceki başarısızlıklar, beklentilerin gerçeğe uygunsuzluğu ve bilgisiz olmak kaygı nedenleridir. “Kazanamazsam benim sonum olur, ailem çok fedakârlık yaptı. Onların yüzüne bakamam, kazanamazsam rezil olurum, arkadaşlarım ne düşünür” gibi düşünceleri olumlu hale çevirmek, kaygıyı azaltmak için önemlidir. Aileler, çocuklarına her koşulda yanlarında olacaklarını hissettirmeleri gerekir. Çocuğumuzun geleceği, eğitimli, sosyal olması, iyi bir okulda okuması çok önemlidir ama yaşamı ve sağlığı herşeyden önce gelir. Birbirinize güvenirseniz üstesinden gelinmeyecek hiçbir sınav yoktur.

İstenileni anlayın

Sınav sabahı ve sınavda şunları yapmaya çalışın:

- Bilmediklerinizi değil, bildiğiniz şeyleri aklınıza getirin.

- Sınava girmeden önce sizi rahatlatan durumu bilerek davranın. Yani arkadaşlarla konuşma, aileyle olma, yalnız kalma gibi.

- Sınav süresini iyi ayarlayın. Kaç soru olduğunu, her soruya ne kadar zaman ayırabileceğinizi gözden geçirin.

- Yönergeleri dikkatli okuyun. İstenileni tam anlamak önemlidir.

*****


‘Zamanınızı iyi kullanın çünkü telafisi yoktur’

Yükseköğretim çağındaki gençlere seslenen İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın, “Zamanınızı iyi kullanın” dedi.

İSTANBUL Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın; yükseköğretimde kalite ve kalite güvencesi konusunda bilgi verdi, gençlere tavsiyelerde bulundu: Üniversite eğitimi, 11. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar, toplumların seçkinleri diyebileceğimiz “elitlere” sağlanan bir imkân olmuştu. Yükseköğretimin geniş kitleleri kucaklayabilmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başladı ve küreselleşmeyle beraber artan bir hızla günümüze kadar devam etti. Bu büyüme beraberinde, doğal olarak büyümenin sağlıklı olup olmadığının kontrol edilmesi gereğini ortaya çıkardı.

Ulusal değerlendirme

Araştırma kalitesi ölçütleri arasında etki katsayısı yüksek dergilerde yayımlanan özgün bilimsel yayınların artması, yapılan araştırma çalışmalarının sanayide ürüne dönük sonuçlar vermesi, alınan uluslararası patentler sayılabilir. Kalitenin değerlendirilmesi, önce kurumun kendi öz değerlendirmesini, daha sonra uluslararası düzeyde katılıma da yer veren ulusal bir değerlendirmeyi gerektirir. Ülkemiz yükseköğretim kurumlarının bu tür bir denetlemeyle ilk karşılaşmaları 1990’lı yıllarda oldu. Dünyadaki özelikle son çeyrek yüzyılda meydana gelen gelişmeler, bir yandan üniversitelerin birbirleriyle işbirliği yapmalarına daha fazla olanak sağlarken diğer yandan birbirleriyle rekabete girmelerine yol açtı. Üniversitelerimiz de bu yeni ortamda uluslararası platformda kendilerine saygın yer edinmek istedi.

Yükseköğretimde kalite güvencesi çalışmalarının en önemli öğesini, eğitim-öğretimle ilgili hususlar oluşturuyor. Yani gençlerimizin aldıkları eğitim-öğretimin kaliteli olmasına yöneliktir. Bu nedenle yükseköğretim çağındaki gençlerimize seslenmek istiyorum: Sevgili gençler, zamanınızı özenle kullanın, çünkü zamanın telafisi yoktur. Önünüzdeki hayatın kalitesi bugün zamanınızı nasıl değerlendirdiğinize bağlıdır.

Dersten çıktığınızda, günü tamamlayıp dinlenmeye çekildiğinizde, o dersten neler öğrendiğinizi, o günün size neler kattığını sorgulayın. Eksik olduğunuzu düşündüğünüz yerlerde hocalarınızdan yardım talep edin, sorun, öğrenene, özümseyene kadar sorun. Eğitim-öğretiminizi bitirdikten sonraki “siz”i, mezun olduktan sonra hangi bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatılmış olacağını, bugünkü “siz” belirleyeceksiniz.

*****


Uzaktan eğitim yaygınlaşıyor

İSTANBUL AREL Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi Müdürü Prof. Dr. Cuma Bayat, günümüzde artan yükseköğretim ihtiyacını karşılamakta zorlanan örgün eğitime alternatif olarak uzaktan eğitime dayalı bir eğitim yöntemi geliştirildiğini belirtti. Bayat bu konuda şunları söyledi: “Ülkemizin yükseköğretimine yeni bir boyut kazandırmak amacıyla İstanbul Arel Üniversitesi, kurmuş olduğu Uzaktan Eğitim Araştırma ve Geliştirme Merkezi (ARELUZEM) vasıtasıyla gerek üniversitelerin önünde bekleyen gerekse yaşam boyu öğrenme ihtiyacı duyan insanlarımızın eğitimine önemli hizmetler sunmak üzere kuruluşunu tamamladı.

Uzaktan Eğitim Sistemi, iş hayatının yoğun temposu nedeniyle üniversite ortamında eğitimini tamamlayamayan bireylerin eğitimlerine devam etmesine veya kariyerlerini tamamlamalarına, üniversiteye olan fiziksel mesafe veya maddi olanaksızlıklar nedeniyle eğitimini sürdüremeyen bireylerin yeniden üniversiteye dönmesine, üniversite mezunu olmakla birlikte “Hayat Boyu Öğrenme” hedefini benimseyen bireylerin ikinci bir meslek edinmesine olanak sağlıyor. Ulaşım sorunları yüzünden ön lisans, lisans veya yüksek lisans eğitimi alamayan engelli öğrenciler, diğer öğrencilerle aynı şartlarda derslere katılma olanağına kavuşuyor. Canlı derslerde Adobe Connect yazılımını kullanıyoruz (http://connect.arel.edu.tr). Öğretim yönetim sistemi olarak e-nocta yazılım firmasının geliştirmiş olduğu ABLMS’dan da yararlanıyoruz (http://lms.arel.edu.tr). Bu öğretim sistemi aracılığıyla derse zamanında katılamayan veya yeniden izlemek isteyen öğrenciler, arşivde kaydedilmiş olan derslere istedikleri anda ulaşabiliyor, bütün akademik faaliyetlerini bu sistem üzerinden yapıyorlar.”

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Gelecek mesleki eğitimde!
  2. Canım acıdı!
  3. Formasyon konusunda kafalar karışık!
  4. Dikkatli olun!
  5. Destek ve sabır şart!
  6. Artık icraat zamanı!
  7. Uzman ne diyor?
  8. Tercihler hatalı mı?
  9. Bu nasıl bir ‘ek yerleştirme’dir?
  10. Demek yine bana hasret, bana yine hüsran var…

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.