Bazı üniversitelerimizi dünya ligine hazırlayalım
.
Prof. Sağlamer, üniversitelerin 3 ana gruba ayrılmaları gerektiğini belirterek bunu şöyle açıklıyor: Birinci grup dünya ölçeğinde yarışabilen üniversiteleri, ikinci grup lisans ve lisansüstü programlara eşit ağırlık veren bölgesel gelişmede önemli roller üstlenmeye kararlı üniversiteleri, üçüncü grup ise yeni kurulan üniversiteleri kapsamalıdır.
İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülsün Sağlamer, giderek artan belirsizlik ortamında eğitimin yeniden yapılandırılması ve kapsamlı reformların gerçekleştirilmesi tüm ülkelerin gündemlerinin en önemli sorunlardan birini oluşturduğunu belirtti. Sağlamer konuyla ilgili şunları söyledi: ABD ve Avrupa ülkeleri, kapsamlı reformları yıllardır sürdürmeye çalışırken Türkiye 1982’de bir özel dönemde uygulamaya konan 2547 sayılı yasadan kendisini yıllardır kurtaramıyor. Şüphesiz ki bu yasa ülkemizin yükseköğretiminin gelişmesine sayısal açıdan önemli katkılar sağlamış olsa bile merkezi bir sistem olarak özerkliği ortadan kaldıran yapısıyla üniversiteleri bitmeyen bir moral sorunuyla karşı karşıya bıraktı. İktidara gelmeden önce bu yasayı ve YÖK’ü kaldırmayı vaadeden siyasi partiler, iktidara geldikten sonra söylemlerini değiştiriyor. Son 30 yılda bazı başarılı dönemler yaşanmış olsa bile genelde YÖK verdiğinden fazlasına mal olmuş bir yapı olarak karşımızda duruyor.
2011 dünya sıralamasında ilk 300’e girenler
TÜRKİYE genç nüfusunu en iyi biçimde eğitmek ve genç kuşaklarına iyi bir gelecek sunmak üzere önemli atılımlar yapıyor. Ancak sayısal olarak sağlanan artışlar önemli bir gelişme olarak kabul edilse bile Türkiye’de yükseköğretim kurumlarının bağımsız kalite güvencesi sistemlerine sahip olmaması, verilen diplomaların eşdeğerliğine gölge düşürüyor. Aynı yasa altında yönetilen fakat birikim ve kaliteye sahip olan üniversitelerimizin ne güçleri ve birikimleri ne de sorunları birbiriyle karşılaştırılamayacak kadar birbirinden uzaktır. Burada büyük başarılar kazanan öncü üniversitelerimizi unutmamamız gerekir (İTÜ, ODTÜ, BÜ, Bilkent). Bu dört üniversitemiz aynı zamanda “Times Higher Education”ın 2011 yılı dünya sıralamasında ilk 300’e girmeyi başardı.
Gruplar arasındaki geçiş esnek bırakılmalı
BURADA uzun zamandır tartışılan ama bir türlü gerçekleşme aşamasına konulamayan bir modeli kısaca açıklamak yararlı olabilir. Bu model aynı yasa altında üniversitelerimizin özelliklerine göre gruplanmalarını ve yönetilmelerini benimsiyor. Burada modelde 3 ana gruptan söz edilebilir: Birinci grup halen dünya ölçeğinde yarışabilen veya yarışma kapasitesi olan üniversitelerimizi kapsamalıdır. Bu üniversiteler lisans eğitiminden daha fazla lisansüstü eğitime ve araştırmaya odaklanmalıdır. Bu kategoride 20 civarında üniversitemiz sıralanabilir. İkinci grup lisans ve lisansüstü programlara eşit ağırlık veren bölgesel gelişmede önemli roller üstlenmeye kararlı üniversiteleri kapsamalıdır. Bu grupta 50 civarında üniversite sıralanabilir. Üçüncü grup ise yeni kurulan üniversitelerimizi içine almalıdır. Bu gruplar arasında geçiş esnek bırakılmalı ölçütleri karşılayan üniversite bir gruptan diğerine geçebilmelidir. Birinci grup ta-mamen özerk ve hesap verebilir bir sisteme sahip olmalı, önemli araştırma finansal kaynakları bu gruba dünyada yarışmaları için tahsis edilmelidir.
163 üniversitede ancak 9 kadın rektör var
YÖK bir koordinasyon kuruluna dönüştürülmeli, adı değiştirilmeli ve birinci grup üniversiteler YÖK sistemi dışına çıkarılmalıdır. Türkiye’de yükseköğretimin yeniden yapılanması çoktan yapılması gereken bir reformdur. Politik çekişmelerin dışında dünyada geçerli ölçütler çerçevesinde bu yapılanmanın gerçekleşmesi için tüm karar vericiler kendi politik kimliklerinden kurtulmalıdır. Türk üniversitelerinin özerk, hesap verebilir, liyakata dayalı üniversiteler olarak gelişmelerini sürdürmeleri ne pahasına olursa olsun sağlanmalıdır. “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtını dünyadaki gelişmeleri takip ederek EUA/IEP’nin Türk yükseköğretimini değerlendiren raporu dikkate alınarak bu gelişmelerden haberdar ve bunları özümsemiş üyelerle paydaş temsiline dayanan bir kurulun kapsamlı, şeffaf süreçler içinde çalışmasıyla bulabiliriz. İTÜ’nün ilk kadın rektörü olarak bugün Türkiye’de 163 üniversitede ancak 9 kadın rektör bulunmasını üzüntüyle karşılıyorum. Üniversitelerde kadın profesör sayısında Avrupa’da en önde olan ülkemiz, kadın yönetici düzeyinde çok arkalarda kalmış durumda.