Al gülüm ver gülüm!
.
EB’in, ‘Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi’nin tanıtımı için hazırladığı bir katalog var. O kataloğun ilk maddesinde, “Eğitimin doğasında var olan değişim ve gelişime paralel, ortaöğretime geçiş modelinin sürdürülebilir ve esnek bir nitelik göstermesi büyük önem taşımaktadır” deniliyor.
‘Değişim’ ifadesini ‘değiştirme’ olarak algılayan MEB, yeni sistemin ilk sınavları uygulamaya koyulmadan ilk ‘değişim’i gerçekleştirdi. Önümüzdeki yıl Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersleri ortak değerlendirme sınavlarından çıkarıldı.
Katalogdaki ikinci madde ise evlere şenlik: “Öğrenci, öğretmen ve okul arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi hedefleyen eğitim politikamızın gereği ortaöğretime geçiş modeli güncellenmiştir. Modelin amacı, ‘öğrenci, öğretmen-okul ilişkisini güçlendirmektir.” ‘Öğrenci, öğretmen ve okul arasındaki ilişkiyi güçlendirme’ ifadesi, sınavlar başlamadan veli ile öğretmeni, öğretmen ile okul idaresini karşı karşıya getirme politikasına dönüştü.
Yeni sistem, notlarda ‘hormonlaştırma’ tehlikesini ister istemez beraberinde getiriyor. Bu sistemin yumuşak karnı burası. Bencillik duygusu had safhada; herkes ‘ben’, ‘benim çocuğum’ diyor, başka bir şey demiyor. Liselere geçişte SBS kalktığına ve verilen 6 dersten alınacak notların ortalamasına göre değerlendirme yapılacağına göre, bu sistem, notların objektif olarak verileceği konusunda bazı kaygıları beraberinde getiriyor. Her dönem iki yazılısı olan derslerden birincisi, üç yazılısı olan derslerden ikincisi akademik müfredatı kapsayacak şekilde yapılacak. ‘Denetimli sınavlar’dan düşük alan öğrencilerin başarısını bu sınavla öğretmen telafi edebilir ve bu da objektif değerlendirmeye gölge düşürür. Denetimli ve denetimsiz sınavlar arasında çıkması muhtemel durumlarda farka göre bir değerlendirme nasıl yapılacak? Burada öğretmenin ve okulun durumu ne olacak? Bütün bunların daha baştan, en baştan netliğe kavuşturulması gerekiyor.
Geçenlerde bir okul beni konferansa davet etti. Velilere yeni sistemle ilgili bilgi verdim. Konferans yaklaşık iki saat sürdü. Tam okulun kapısından çıkıyorum, veliler koşarak yanıma geldi: “Hocam, okul idaresine baskı yapsak, bizim çocuklara 100 vermelerini sağlasak, avantajlı oluruz değil mi?” Veliler ayrıldıktan sonra arkadaşım döndü aynen şöyle dedi: ‘Niye kendini bu kadar yoruyorsun ki, velilerin duymak istediği şu: Gidin okul idaresine baskı yapın, çocuklarınıza 100 vermelerini sağlayın!’
“Telafi imkanı sağlayarak, tek sınavdan kaynaklanan olumsuzlukları azaltmak” modelin amaçlarından bir başkası... MEB, burada son derece iyi niyetli. ‘SBS’de tek sınav vardı, bunu kaçırdın mı, telafisi yoktu! Şimdi öyle değil, kaçırsan bile telafisi var’ diyor...
Eğitim-Öğretim Yılı Ortaöğretime Geçiş Ortak Sınavları e-Kılavuzu’nda, ortak sınavlara katılamayan öğrencilerin durumları, “ilköğretim kurumları yönetmeliği 38. maddesi” nde belirtilen hükümler çerçevesinde değerlendirilerek okul müdürlüğünce karara bağlanacak. Mazereti okul müdürlüğünce uygun görülen öğrenciler için Bakanlıkça belirlenen tarih ve merkezlerde mazeret sınavı yapılacaktır” şeklinde açıklanıyor. 28-29 Kasım tarihlerinde yapılacak sınavların telafilerinin 14-15 Aralık tarihlerinde yapılacağını belirtiyor.
Ancak... Bazen iyi niyetten maraz doğuyor! Burada MEB’in iyi niyetini değil de, aymazlığını ve gafil avlanmasını eleştirebiliriz. Nasıl mı?
Önümüzdeki hafta ayın 28 ve 29’unda ilk ortak sınavlar uygulanacak. MEB, bu sınavlarda bir açmazla karşılaşacak ve bu açmaz, daha sonra MEB’in başını çok ağrıtacak! Çoğu veli, çocuklarını ilk sınavlara sokmayacak, sözüm ona(!) bir mazeret bildirecek ve dilekçeyle okul idaresine başvuracak. Bu dilekçeyi belgelendirmek, resmiyete dökmek pek sorun değil, çünkü biz bu filmi daha önce de görmüştük. Böylelikle veli, çocuğunun iki hafta sonraki mazeret sınavlarına girmesini sağlayacak.
Şu anda rapor alan ve dediğim işlemi yapan pek çok veli var. Bu durum, aslında okulların da işine geliyor. ‘Al gülüm ver gülüm’ anlayışı, herkes mutlu... TDK’nın sözlüğünde bu durum şöyle izah ediliyor: “Çıkar ilişkilerinde bazı sıkıntıları karşılıklı olarak görmezden gelme.” Bence ‘cuk’ oturuyor, sanki bu sistem için söylenmiş. Böylelikle çocukların soruları önceden görmesi sağlanacak, ne tür sorularla karşılaşacaklarını görecekler, iki haftalık süreçte eksiklerini tamamlayacaklar vb. Dershaneler de velilerine bunu empoze ediyor, onlar da çocukların mazeret sınavlarına girmesi taraftarı. Peki bu süreçte MEB n’apıyor? Olan bitene seyirci kalıyor. Aslında bunların baştan düşünülüp önlem alınması gerekiyordu, ama MEB ‘değişim’ ve ‘esneklik’ sayesinde bunların da üstesinden gelir...
Son söz: Ölmüşüz de ağlayanımız yok, işe bakın; yeni sistem başlamadan ne hale getirdik. Bize ne sistem dayanır, ne de sınav!