Yüzde yüz onaylayacak
.
AKP ile MHP’nin üniversitelerdeki türban yasağını kaldırmaya yönelik düzenlemesi bu hafta yeni bir dönemece giriyor. Önce DSP lideri Sezer, ardından CHP lideri Baykal, Cumhurbaşkanı Gül’ün anayasa değişikliklerini veto etmesini umduklarını söylediler. Daha önce de bazı kurum ve kişiler benzer bir talebi dile getirmişlerdi. Bunlardan biri de Milliyet yazarı Taha Akyol’du. Akyol Çarşamba günkü yazısında, bu çağrısını “Özgürlükçü laiklik anlayışını bilimsel literatüre geçirecek tarihsel bir gerekçeyle bu yasayı Meclis’e göndermek ülkeye de özgürlükçü demokrasiye de zaman içinde büyük kazanç sağlayacaktır” diye gerekçelendirmişti.
Ne var ki Akyol’un umutları kısa sürede tükendi. Dün “Çankaya onaylıyor, sonra?” başlıklı yeni bir yazı kaleme aldı. Gül’ün görüştüğü hukukçulardan, Cumhurbaşkanı’nın düzenlemeleri kesinlikle onaylayacağını öğrendiğini yazdı. Aslında bunda şaşıracak hiçbir şey yok. Gül’ü tanıyan herhangi birisi -ki Akyol da bunlara dahildir- bu düzenlemeleri veto etme ihtimalinin yüzde sıfır olduğunu kolaylıkla görebilirdi. Zaten Başbakan’ın öfkeli çıkışlarının ardından gelecek bir veto “Doğan Grubu’nun zaferi” olarak nitelenirdi.
Gül’ün veto ihtimali hiç yok çünkü:
1) Gül, eşi ve kızı üzerinden başörtüsü yasağını bizzat yaşayan biri;
2) Siyasi kariyeri boyunca bu yasağın kalkması için aktif bir şekilde mücadele etti. Bugün de yasağın bir an önce kalkmasını diliyor;
3) Gül, yasakla ilgili olarak toplumda ciddi bir tartışma yaşanmadığını, itirazların dar bir çevreden geldiğini ve bu kesimlerin herhangi bir düzenlemeye ikna edilmelerinin mümkün olmadığını savunuyor;
4) Meclis’teki 411 oyun, AKP’ye ek olarak MHP ve DTP’nin desteğinin toplumsal mutabakat için yeterli olduğunu düşünüyor;
5) Anayasa değişikliklerinin hem hukuka uygun olduğuna, hem de sorunu çözeceğine inanıyor;
6) Vetonun AKP’yi zayıflatıp CHP’yi güçlendireceğini biliyor ve bunu kesinlikle istemiyor;
7) Veto durumunda AKP ve hatta MHP ile ilişkilerini tamir etmesinin çok zor olacağını kestirebiliyor.
Geçen Salı günü “Gül de bizleri ‘şaşırtacağa’, gerçekten ‘hepimizin cumhurbaşkanı’ olduğunu açık ve net bir şekilde göstereceğe benzemiyor” diye yazmıştım. Perşembe günüyse “Türban krizinden çıkış hâlâ mümkün” başlığı altında “Ne kadar ince elerse elesin Gül’ün, Anayasa değişikliklerini veto edeceğini sanmıyorum. Ancak değişiklikleri onaylamasına rağmen bir çıkış yolu bulabileceği kanısındayım. Örneğin Gül, ‘Anayasa değişikliğine evet, ama bunların yasağı kaldırdığını düşünmüyorum’ diyerek topu yeniden Meclis’e atabilir” demiştim.
Gelinen noktada Gül’ün düzenlemeleri onaylamasına “yüzde yüz” olarak bakabiliriz. Ancak Gül’ün bir ara formül arayışında olmayacağı da kesinleşti sayılır. Zira onca zaman geçti ama kendisinin düzenlemeye itirazı olan şahsiyetlerle görüştüğünü, onların itiraz ve kaygılarını önemsediğini görmedik.
Erdoğan ile aynı çizgide
Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin kararının ne olabileceği; YÖK Yasası’nın ek 17. Maddesi’nde düzenleme olup olmayacağı, olursa ne olacağı gibi çok ciddi soru ve sorunlar önümüzde duruyor. Anladığım kadarıyla ne Erdoğan, ne de Gül, Anayasa Mahkemesi’nin, 367 olayından sonra yeni bir “macera”ya kalkışamayacağını düşünüyorlar. Umarım haklıdırlar da Türkiye yine gergin günler yaşamaz ve başörtülü öğrencilerin mağduriyetleri sona erer. Ama bu kadar kolay olacağını sanmıyorum.
Peki Gül bundan sonra ne yapar? Cumhurbaşkanı’nın Başbakan ile paralel bir çizgi izlemeyi sürdüreceğini düşünüyorum. Muhtemelen, tıpkı Erdoğan gibi, düzenlemelere yönelik eleştirileri sadece “başı açıklara baskı uygulanması kaygısı”na indirgeyecek ve yine tıpkı Erdoğan gibi “merak etmeyin, laikliğin teminatı benim” diyecektir.
Tabii laikliğe yönelik tehdidin esas olarak Erdoğan ve Gül’den geldiğini düşünen kesimler için bu türden teminatların hiçbir işe yaramayacğı da açık.
Kısacası Gül, başörtüsü krizinden bir fırsat çıkarma ihtimalini, dolayısıyla “herkesin Cumhurbaşkanı” olduğunu kanıtlama şansını elinin tersiyle iteceğe benziyor.