Yoğun bir çatışma döneminin eşiğinde
.
AKP’ye açılan kapatma davasıyla yaklaşık iki aydır aklımızdan çıkarmış olduğumuz PKK sorunu (dolayısıyla Kürt sorunu) yeniden gündemimize, hem de çok sert bir şekilde girdi. 1-2 Mayıs günleri Kandil’e düzenlenen hava operasyonuyla beraber yeni bir dönemin başladığını söyleyebilir ve bu dönemin öncekilere kıyasla çok daha sert ve çatışmalı geçeceğini öngörebiliriz.
Genelkurmay’ın önceki gece yaptığı açıklama, Kandil bombardımanın çok güçlü istihbaratlar sonucu gerçekleştirdiğini gösteriyor. PKK’nın önde gelen en az üç isminin bulundukları bölgeleri terk etmek zorunda kalması; bunlardan Cemil Bayık’ın akıbetinin belli olmaması, örgütün beyin merkezinde ciddi bir tahribat olduğunun işaretleri. PKK kuşkusuz bu açıklamaları yalanlayacak ve bunları etkisiz kılmak için elinden geleni yapacaktır. Ancak ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar psikolojik üstünlüğün TSK’da olduğu açık.
Öte yandan Ankara’nın siyasi anlamda da kontrolü büyük ölçüde elinde tuttuğunu söyleyebiliriz. PKK’ya karşı mücadelede Washington’un aktif destek ve işbirliğini zaten elde etmiş olan hükümet Kuzey Irak Kürt yönetimiye resmi düzeyde temaslara başlayarak PKK’yı yalnızlaştırma stratejisini bir üst noktaya çıkardı. İki üst düzey yetkilinin Bağdat’ta Neçirvan Barzani ile görüşmeleri sırasında Kandil’in bombalanması, bazı gözlemciler tarafından “TSK’nın bu ilişkiye rezerv koyması” olarak yorumlanmıştı. Öte yandan Mesut Barzani ile Neçirvan Barzani arasında sorun olduğu, temasların KDP Lideri’ne rağmen yapıldığı ileri sürülebilmişti. Fakat gerek Org. Büyükanıt, gerekse Mesut Barzani, Ankara-Erbil yakınlaşmasını ciddiye aldıklarını ve memnun olduklarını ayrı ayrı beyan ettiler.
Peki PKK ne yapacak?
PKK’nın yapıp edebilecekleri belli. Mayın döşeyerek sadece güvenlik güçlerini değil sivilleri de hedef almaktan çekinmeyen örgüt fırsatını bulduğu anda, Hakkari’deki Aktütün Karakolu’na olduğu gibi, TSK’ya vurkaç saldırıları düzenlemek isteyecektir. Bu noktada özellikle Irak sınırında çok yoğun çatışmalara tanık olacağımız kesindir. Ancak Irak Kürtleri’nin Ankara ile yakınlaşmaları PKK’nın hareket kabiliyetini sınırlayabilir ve örgütün lojistik desteklerinin önemli ölçüde azalmasına yol açabilir. Bu arada beyin kadrosunun uğradığı ağır hasarın örgütün hareket kabiliyetini ve etkili taktik ve stratejiler geliştirmesini engelleyeceğini akılda tutmak şart.
Çatışmaların iyice tırmanması ve örgütün iyice kıskaca alınması durumunda PKK’nın “terörü kent merkezlerine taşıma” ve hatta ülke içinde bir “Türk-Kürt çatışmasını” kışkırtma kartlarını kullanmak isteyeceğini düşünebiliriz. İşte bu noktada DTP’ye çok büyük görev düşüyor. Ancak bu partinin PKK’dan bağımsız, hatta özerk bir biçimde hiçbir politika geliştiremediğini görüyoruz. Öte yandan kapatılma ihtimalinin hayli yüksek olması da DTP’den herhangi bir ufuk açıcı, sorun çözücü perspektifin doğmasına izin vermiyor.