Yine aynı mantık ve “ver kurtul” kolaycılığı
.
Kürt meselesinde ne zaman işlerin ters gittiği düşüncesi egemen olmaya başlasa birileri hemen sihirli bir çözüm formülüyle ortaya çıkar: Ver kurtul!
İlk bakışta ana vurgunun “ver” kelimesinde olduğu izlenimi doğuyor. Öyle ya, kastedilen ülkenin topraklarının bir bölümünün ayrılıkçı bir gruba verilmesi hiç de yabana atılmayacak bir davranış olacaktır. Ne var ki “ver kurtul”cuların esas amacı “vermek” değil “kurtul”maktır.
“Ver kurtul” mantığını çözümlemeye kalktığımızda yer yer ırkçılığa varan ayrımcı, çoğunlukçu ve seçkinci bir bakış açısıyla karşılaşıyoruz. Onlara göre zaten sayıca az olan Kürtler birtakım taleplerine ulaşmak için ülkeyi istikrarsızlaştırmakta, zaten ciddi bir katkılarının olmadığı ülke ekonomisini iyice dar boğaza sokmakta ve böylece ülkenin geri kalan kısmının sırtında daha ağır bir yük olmaktadırlar. Görüldüğü gibi “ver kurtul”cuların bütün önermeleri son derece tartışmalı ve itici. Öte yandan Kürt siyasi hareketi içindeki ayrılıkçı akımın ne derece etkili olduğunu tartışmaya bile gerek duymuyor ve neredeyse tüm Kürtlerin ayrılmak istediğine hükmediyor ve nihayet, yine Kürt olmayan kesimlere sorma gereği duymadan, onlar adına ülkenin bölünmesine fetva verebiliyorlar.
Sözde özgürlükçüler
Daha önce de yazmıştım. “Ver kurtul” yaklaşımı ciddi olarak ilk kez 1990’lı yılların başlarında haftalık Aktüel Dergisi ’nin peş peşe yaptığı dosyalarla dile getirilmişti. Örneğin bir hafta kapaktan “Kürtler Türkleri sömürüyor!” diye ilan etmişlerdi. Bu sonuca, Güneydoğu’dan toplanan vergilerle bu bölgeye yapılan kamu yatırımlarının hızlı bir karşılaştırmasıyla varmışlardı. Dergi yöneticileri ve bazı yazarlarına göre Güneydoğu (ve dolayısıyla Kürtler) Türkiye’nin bir kamburu haline gelmişti. Üstelik içlerinden silahlı mücadele yöntemine başvuran ayrılıkçı bir örgüt de çıkarmışlardı. Onlara göre çözüm, bu parçanın koparılıp atılması ve Türkiye’nin bu sayede daha hızlı ve dinamik bir şekilde modernleşip Batılılaşmasıydı.
Aktüelciler “ver kurtul”u, devletin yıllardır izlediği “vur kurtul” çizgisinin, yani Kürt sorununu ve buna bağlı olarak PKK sorununu silahla çözme stratejisinin karşısına çıkarıyorlardı. Bu nedenle de “daha özgürlükçü” ve “Kürt dostu” görünebiliyorlardı. Yıllar sonra “vur kurtul” diyen birçok kişi, kurum ve odağın “ver kurtul” noktasına gelmiş olmasının da kanıtladığı gibi bu yaklaşımın özgürlükçülükle hiçbir alakası yoktu. Hele Kürtlere son derece seçkinci bir üslupla bakan bu kişilerin “Kürt dostu” olarak tanımlanmasının gerçekle hiçbir alakası olamazdı.
Samimiyet sorunu
İlginçtir, dün Aktüel ve benzeri mecralarda “ver kurtul” tezlerini itinayla işleyenlerle günümüzde “verelim Güneydoğu’yu, görsünler günlerini” diyenler bir süredir tam zıt kutuplarda yer alıyorlar. Örneğin dünün “ver kurtul”cuları esas amacı hiç tartışmasız bu ülkeyi birarada tutmak olan hükümetin Kürt açılımını savunurken, onların ektiği “Türk ayrımcılığı” tohumlarından beslenenler açılımın en büyük düşmanı durumundalar.
27 Kasım 2009 tarihli “Zor zamanda konuşmak” başlıklı yazımı “Siyasi iktidar Kürt sorununu yok sayar; hak arayışlarını her türlü yöntemi kullanarak, kendi yasalarını da ihlal ederek bastırmaya çalışırken Kürtlerin yanında olmak yerine ‘zaten bu Kürtler Türkleri sömürüyor’ küstahlığına sığınıp Tansu Çiller’e güzellemeler düzenlerin, yıllar sonra bir başka siyasi iktidar ne yapıp edip Kürt sorununu çözmeye kalktığında ‘Biji Erdoğan’ diye bağırması bana samimi gelmiyor” diye bitimiştim.
Eğer gerçekten samimiyseler, bu ülkede “ver kurtul” mantığını yerleştirdikleri için pişman olduklarını açıkça beyan ederler. Ve buradan hareketle Türkiye’nin tüm vatandaşlarıyla barış içinde birarada yaşaması için günümüzün “ver kurtul”cularıyla mücadele ederler.