Yeni Soğuk Savaş’ta işimiz çok zora benziyor
.
Son dönemde peş peşe yaşanan gelişmeler, dünyanın yeniden bir “Soğuk Savaş” yaşadığı ya da her an yaşayabileceği yorumlarını da beraberinde getiriyor. Kuşkusuz içine girdiğimiz veya girmemizin söz konusu olduğu döneme “Yeni Soğuk Savaş” adını vermek birçok nedenle zor. İlk akla gelen birkaç gerekçeyi sıralayalım:
1) İlk bakışta böyle görünmekle birlikte çekişme sadece ABD ile Rusya arasında yaşanmıyor. Çin’i, bir ölçüde AB’yi ve hatta Hindistan’ı da işin içine katmak şart. Geçmişte Çin Sovyetler Birliği’ne karşı ve ABD’ye nispeten daha yakındı. Günümüzdeyse tam tersi bir durumun geçerli olduğu, Çin’in birçok noktada Rusya ile ortak hareket ettiği görülüyor.
2) Dün ABD Batı Avrupa ülkeleriyle NATO’yu Sovyet Rusya da Doğu Avrupa ülkeleriyle Varşova Paktı’nı peşlerine takıyorlardı. Ayrıca Üçüncü Dünya ülkelerini de kendi nüfuz alanlarına katabilmek için yoğun bir mücadele sürdürüyorlardı. Günümüzdeyse bu kadar net bir bloklaşma yaşanmıyor. NATO’nun Batı Avrupalı eski üyeleri ABD’ye karşı mesafeliyken Doğu Avrupalı yeni ülkeleriyse Rusya’ya karşı daha net pozisyonlar alabiliyorlar.
3) “Soğuk Savaş”ın temelinde ideoloji (kapitalizm-komünizm kavgası) vardı veya öyle görünüyordu. Bugünse, her ne kadar Washington, demokrasiyle otoriterlik arasındaki çelişki temeline oturtmak istese de sorunun ideolojik boyutunun olmadığını söyleyebiliriz.
Ankara arabulucu olabilir mi?
Bütün bu zorluklara rağmen, şimdilik daha kullanışlı bir tanım olmadığı için içine girdiğimiz dönemi “Yeni Soğuk Savaş” olarak niteleyip şu soruları soralım: Türkiye “Yeni Soğuk Savaş”ın neresinde? Bu yeni dönem Türkiye’ye ne getirir, Türkiye’den ne götürür? Bu dönem Türk iç siyasetine nasıl yansır?
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin bir tür “ileri karakolu” görevi üstlenmiş olan Türkiye bunun bedelini değişik şekillerde, özellikle de 1970’lerden itibaren yaşanan iç çatışmalar, faili meçhul cinayetler ve Çorum, K. Maraş gibi kitle katliamlarıyla çok ağır bir şekilde ödemişti. Her ne kadar ABD’nin “stratejik ortağı” olsa da Türkiye’nin bugün benzer bir role talip olmasının asla söz konusu olmadığı açık. Yani Ankara’yı, özellikle de AKP hükümetini “ABD kuyrukçusu” olarak gösteren yorumlar fazlasıyla abartılı. AKP’nin, dünyanın artık tekkutupluluktan çıkıyor görünmesinden memnun olduğunu biliyoruz. Zira Washington’un Irak konusunda kimseye kulak asmayıp tek başına hareket etmesi Türkiye’yi ve AKP’yi fazlasıyla zor durumda bırakmıştı.
Bununla birlikte son yıllarda Ankara-Moskova ilişkileri ciddi biçimde gelişmiş olsa da Türkiye’nin tercihini Rusya’dan yana yapacağını, yani ABD ile geleneksel ortaklığını bir kenara bırakacağını düşünmek de hiç gerçekçi olmayacaktır. Hükümetin son dönemde birçok uluslararası sorunda olduğu gibi, “Yeni Soğuk Savaş”ta da ortayolcu bir tutum takınmak, hatta mümkünse çatışan taraflar arasında arabuluculuk (tıpkı Suriye ile İsrail, Pakistan ile İsrail, Hamas ile Batı dünyası, Lübnan’da farklı gruplar, Pakistan’da Müşerref ile muhalefet arasında olduğu gibi) yapmak isteyeceği anlaşılıyor.
Kafkasya bilmecesi
Bu noktada Erdoğan’ın gerçekleştrimek istediği Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’nu masaya yatırabiliriz. Son Güney Osetya krizi, Ankara’nın Kafkas politikasının fazlasıyla Amerikan çizgisine yakın olduğunu ve çok da sağlam temellere oturmadığını gösterdi. Zaten Ortadoğu’daki karışıklıklardan fazlasıyla mağdur olan Ankara, benzer bir kaosun Kafkasya’ya da taşınmaması için ilk olarak Rusya’nın kapısını çalarak ve başlangıç için rızasını alarak bu inisiyatif için kolları sıvadı. Ama ortada çok ciddi zorluklar var. Örneğin:
1) Washington bu girişime çok semptaik bakmayacağa benziyor. Bu yüzden Gürcistan ve hatta Azerbaycan ilerki aşamalarda yan çizebilir
2) Ankara’nın, Washington’un gönlünü alacak adımlar atması durumunda Moskova’yı tatmin edebilmesi zor olacaktır
3) İşin içine Ermenistan’ı da katmak şart, ancak Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan’ı soykırım tartışmaları nedeniyle Türk kamuoyunu ikna edebilmek kolay olmayabilir
4) Bu platformun tam olarak neyi nasıl yapacağı epey muğlak, sonuçta adı var kendi yok yeni bir yapı ortaya çıkabilir. Böylesi bir durumda Türkiye imaj kaybına uğrayabilir.
Her şey çok olumlu geçse bile Kafkasya ile iş bitmiyor. “Yeni Soğuk Savaş” ın daha bir dizi boyutları var. Örneğin Suriye Devlet Başkanı Başar Esad Moskova’da çok hayati silah alım anlaşmaları imzalamak üzere. Yani çekişmenin Ortadoğu’ya, Asya’nın geri kalan bölümlerine ve mutlaka Doğu ve Orta Avrupa’ya sıçrayacağı anlaşılıyor.
Türkiye’nin bu çetin süreci kazasız belasız atlatabilmesi için elinde çok fazla koz olduğunu da söyleyemeyiz.