Türkiye’nin yeni tartışma konusu: Laiklik ombudsmanlığı
AB Komiseri Olli Rehn’in önerdiği yeni kavramın fikir babası Prof. Hakan Yılmaz, ’Laiklik ombdusmanlığı“nı ve sistemi şöyle anlatıyor
AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn dün Milliyet’te Semih İdiz’e verdiği röportajda, laikliği, Türkiye Anayasası’nda tanımlandığı şekliyle günlük yaşamda korumak amacıyla bir ombudsmanlık oluşturulmasını önerdi. “Laiklik ombudsmanlığı” olarak tanımlanabilecek bu önerinin asıl sahibi Boğaziçi Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Hakan Yılmaz. Prof. Yılmaz ile Rehn’in şahsında AB nezdinde de destek bulan önerisini konuştuk.
AKP’liler “laiklik devlete aittir” derken haklılar. Ancak Türkiye’de son yıllarda laiklik devlete ait bir özellik olmaktan bir yurttaşlık hakkı olmaya başladı. Çünkü bazı kamu görevlilerinin, ki bunlar yerel yöneticiler veya merkezi yönetimin memurları olabilir, ellerindeki kamu gücünü kullanırken veya bir kamusal hizmeti sunarken “Bu hizmet karşılığında senden bazı dinsel normlara uymanı isterim” veya “Sana sunmakta olduğum kamu hizmetini eğer bazı dinsel normlara uymazsan çekerim” dedikleri ileri sürülüyor. Bu tür uygulamalara bazen “mahalle baskısı”, bazen de “çağdaş yaşamın engellenmesi” deniyor. Sonuçta insanların bir dine inanmama veya bazı dinsel normlara uymama özgürlüklerinin kamu gücü tarafından kısıtlandığı yolunda şikayetler var. Buradan da laikliğin yukarıdan aşağıya indiğini ve bir devlet kuralı olmanın ötesinde bir yurttaşlık hakkı haline geldiğini anlıyoruz. Ancak bizde devletin insanlara dinsel norm dayatmasıyla baş etmenin bir yolu yok. Bu dayatma tarif edilmiş olmadığından kanunlarda da yer almıyor. Örneğin belediyeye ait bir işletmede dinsel nedenlerle alkollü içki satılmaması bir dayatmadır ve bunu kovuşturacak hiçbir adli merci yoktur. Örneğin bir öğretmen dindar öğrencileri “daha makbul” görüp onlara daha iyi not verir ve başına bir şey gelmez. Bu tür şikayetleri toplayıp bir araya getirmeli; hangi kurumlardan en çok ne tür şikayetler geldiğini saptamalıyız. Bunlara hukuki bir tanım geliştirdikten sonra şikayet edenle edilen arasında arabuluculuk yapacak bir kurum, yani bir ombudsmanlık oluşturmalıyız.
Bu kurumun da, mesela 2-3 yıl sonra şikayetleri iyice kavrayıp “şöyle bir yasal ve kurumsal çerçeveye ihtiyacımız var” diyerek TBMM’ye somut yasa önerileri sunması gerekiyor. 1960’li yıllarda ABD’de çıkarılan “Ayrımcılığa Karşı Vatandaşlık Hakları” gibi bir dizi yasaya ve kuruma ihtiyacımız var. Çünkü Türkiye’de her türden ayrımcılıkla ilgili ne hukuki bir çerçeve, ne de bu konularda canları yanan vatandaşların acilen başvurabileceği bir kurum var.
İlk olarak kamu gücünü kullanan öğretmen, polis, belediye başkanı gibi kişilere bakacağız. Ombudsmanlık kurumu esas olarak devletle vatandaş arasındaki ilişkilerin düzenlenmesine yarıyor. Ama bunu tabii ki geliştirebilir ve diyebiliriz ki “gücü devletten ve yasalardan kaynaklanmasa da, elinde önemli bir toplumsal güç bulunduran insanlar ve kurumlar başkalarına bazı dinsel normlar dayatılıyorsa, bunlar da laiklik hakkının ihlalidir ve ombudsmanın sahasına girer.”
Bu kurumun yaptırım gücü olmadan nasıl etkisi olabilir?
Örneğin Yunanistan’da ilk kurulduğunda deyim yerindeyse kafası bozulan herkes ombudsmana başvurmuş. Ama uzman ve geniş bir kadroyla şikayetlerin envanterini çıkarmış ve işleri düzene sokmuşlar. Sonra arabuluculuk yapmış, şikayet edilenlere gidip “böyle yapma” demişler. Genellikle bu uyarılar işe yaramış çünkü yukarıdan yetkili bir insanın uyarması çok etkili olmuş. Kamu görevlileri korkmuş çünkü, kamu denetçisi destek verdiği zaman şikayetçi mahkemeye gidiyor ve genellikle kazanıyormuş.
Bizde ombudsmanlık nasıl kurulabilir?
Önce Anayasa’ya bunun bir kurum olarak girmesi şart. Sonra bunun değişik dalları oluşturulabilir. Örneğin “laiklik omdusmanlığı” bir başkan yardımcılığı olarak düzenlenebilir. Bildiğim kadarıyla AKP ombudsmanlıkla ilgili Anayasal düzenleme için epey yol katetmiş durumda.
Ortalama Müslüman
Peki AKP “laiklik ombudsmanlığı” na yanaşır mı?
AKP ön savunmasında laikliğin bir devlet durumu olduğunu, kişilerin laik olamayacağını savunuyor. Yani hâlâ o klasik laiklik anlayışında duruyor. Bir yurttaşlık hakkı olarak laikliğin ihlal edilmesinin yurttaşların canını ne kadar yaktığının hâlâ farkında değil. AKP ve dindarların tıkandığı nokta şu: Dindarlığı normal, bunun dışındaki tutumları anormal, hoşgörülmesi gereken davranışlar olarak görüyorlar. Bütün sorun da buradan çıkıyor. Halbuki hiçbir öznel dindarlık anlayışı hayatın “normal” durumu olarak görülmemelidir. Türkiye’de dini çeşitli biçimlerde anlayan ve yaşayan milyonlarca insan var. Dolayısıyla ilk olarak “ortalama Müslüman” diye bir şeyin olmadığını kabul etmemiz şart. Ancak onları ikna etmek için ek olarak din ve vicdan hürriyetleriyle ilgili bir başka kurum oluşturulabilir. Belki bu ikisini bir arada götürmek daha akılcı olur. Tek bir ombudsman ikisine birden bakabilir. Öte yandan dinsel normların dayatılmasından memnunmuş gibi görünen kesimlerin arasında da bunu sorgulamaya hazır insanlar var. Ortaya çıktığı anda o yapı dağılmaya ve yeni koalisyonlar oluşmaya başlar.
Tek kişi olur
Ombudsman derken bir kişiyi mi kastediyorsunuz?
Bu tek bir kişi ama altında çalışan çok kişi olur. Bu, özüne ve sözüne güvenilir, hukuk bilgisine sahip, hakemlik de yapabilecek bir kişi olmalı. Ombudsmanı TBMM seçeceği için gücü de epey fazla olacaktır.
Ya laikliğe hassas olmayan biri seçilirse...
Siyasette tabii her şey olur ama o zaman da bu iş yürümez. Oraya seçilen kişi laikliği bir yurttaşlık hakkı olarak görmeli ki adım atsın. Biz sosyal bir çatışmanın siyasal bir çatışmaya dönüşmemesine, tam tersine hukuk çerçevesinde çözülmesine çalışıyoruz. Ama bu talebi sulandırmaya kalkarlarsa siyasallaşması da kaçınılmaz olur.