Türban sorununda “keşke”ler ve “gerçek”ler
.
Keşke bir gazeteci olarak Türkiye’de ve dünyada gelişen olayları sadece “keşke”lerle ele alabilsek. Ancak gazetecilik kişisel niyetlerimiz ve görüşlerimizden ziyade “gerçekler”i okuyucuya iletmeyi zorunlu kılıyor:
KEŞKE 1980’li yılların başında ilk türbanlı kız öğrenciler üniversitelere geldiğinde kimse müdahale etmeseydi ve olay normal akışına bırakılsaydı. Ancak ilk türbanla birlikte ilk yasak geldi ve türban olgusu olağanüstü bir mecrada aktı gitti.
KEŞKE ilk yasağa karşı türbanlıların yanında yer alan solcu aydınlar bu tutumlarında ısrar etseler ve bu sorunu hak ve özgürlükler zeminine taşıyabilselerdi. Ancak siyasal İslamcılığın gelişip solun da gerilemesinin paniğiyle bu dayanışma refleksleri iyice köreldi.
KEŞKE siyasal İslamcılar da bu soruna esas olarak “hak ve özgürlükler” temelinde yaklaşsalardı. Ancak milletvekilleri, belediye başkanları türban eylemlerine çıkartma yapıp hatıra fotoğrafı çektirmeyi, radikal gençler Cuma namazı çıkış öfkeli gösteriler düzenlemeyi tercih ettiler. Kısacası bu sorunu araçsallaştırıp türbanın bir “siyasal simge” olarak algılanmasına katkıda bulundular.
KEŞKE laikliği savunma iddiasındaki kişi ve kurumlar, günün şartlarını ve gereklerini titizlikle araştırıp çağdaş ve özgürlükçü bir laiklik anlayışı geliştirebilselerdi. Ancak ellerindeki güç ve imkanlara güvenip en kolay yolu, baskıyı ve yasaklamayı seçtiler. Türbana hak ettiğinden fazla bir önem atfederek onun “siyasal bir simge”ye dönüşmesini hızlandırdılar.
KEŞKE türbanlı kızlar kendi içlerinden güçlü bir feminist hareket çıkarabilselerdi. Ancak çoğu siyasi iktidarın yasaklarına direnirken, İslami cemaatler ve gruplar içindeki erkek egemenliğine itaat ettiler.
KEŞKE feminizm iddiasındaki grup, çevre ve kişiler türbanlılarla empatik bir ilişki kurabilselerdi. Ancak birkaç istisna dışında çoğu İslam’da zaten kadın hakları olmadığını iddia edip türban sorununa kayıtsız kaldılar; hatta türban yasağını savunabildiler.
KEŞKE DYP-SHP ya da DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetleri bu soruna el atıp bir çözüm geliştirebilselerdi. Ancak ya bunu öncelikli bir sorun olarak görmediler; ya çözülürse RP-FP gibi partilerin güç kazanacağı gibi yanlış bir hesap yaptılar ya da laikliğe duyarlı kesimlerin tepkisinden çekindiler.
KEŞKE AKP iktidara geldiği andan itibaren türban konusunda “toplumsal mutabakat” aramaya koyulsaydı. Hükümete yakın medya kuruluşları, aydınlar, sivil toplum örgütleri vb. beş yıl önce böyle bir arayışa girmiş olsalardı belki bazı diyalog mekanizmaları oluşur ve somut, uzlaşılabilir, gerçekleştirilebilir ve kalıcı çözüm önerileri geliştirilebilirdi. Ancak AKP bilinçli bir şekilde bu konuyu hasır altı etti ve normalleşmesini engelledi.
KEŞKE türbanlılar AKP hükümeti döneminde de direnişlerini aktif bir şekilde sürdürseler ve siyasi bir amaçlarının olmadığını, sadece hak ve özgürlük talep ettiklerini açık bir şekilde gösterselerdi. Ancak bağırlarına taş bastılar ve AKP’yi zor durumda bırakmamak için sessizliği tercih ettiler.
KEŞKE AKP ile MHP’nin geliştirdiği çözüm arayışına başından itibaren diğer siyasi partiler, hatta sivil toplum kuruluşları da dahil edilseydi. Ancak iki partinin sandalye toplamının yeterli olması toplumsal mutabakat için yeterli görüldü.
KEŞKE AKP ile MHP’nin düzenlemesi kazasız belasız üniversitelerdeki türban yasağını sonlandırabilse. Ancak ilk andan itibaren başlayan gerginlik giderek tırmanıyor; farklı kesimler arasındaki mesafeler iyice açılıyor. Üstelik Anayasa Mahkemesi’nin nasıl bir karar vereceği de şüpheli.
KEŞKE İslami kesim, yasağın üniversitelerde kalkmasıyla yetinse. Ancak daha düzenleme yasallaşmadan, kamu görevlilerinin de başını örtmesi ve tarif edilen “çene altı türban” dışındaki tesettür şekillerine de izin verilmesini talep ediyorlar.
KEŞKE süreç tamamen demokratik sınırlar ve teamüller içinde gelişse. Ancak yasağın kaldırılmasını engellemek isteyenler, Meclis’teki çoğunluğun yetmediği iddiasıyla demokrasi dışı müdahalelere çanak tutuyorlar.
KEŞKE ordu 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinden yeterince ders çıkartmış olsa ve bu sürece dahil olmasa. Ancak Org. Büyükanıt önceki gün yaptığı tek cümlelik açıklamayla, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını dahi hoşgörmeyeceklerinin işaretini verdi.
KEŞKE “TSK bir şey yapmaz, istese de yapamaz” demek yeterli olabilse. Ancak türban sürecinin karmaşık, zor, gerilimli ve çetin geçeceğini kabul etmek ve bunları atlatabilmenin yolları üzerine kafa yormak gerekiyor.