The French Connection (Fransız Bağlantısı)
.
Özellikle 1960’lı yılların sonu 1970’li yılların başlarında uluslarası eroin ticaretinin en bilinen güzergahı Türkiye-Fransa-ABD arasındaydı. Genellikle Korsika mafyası tarafından kontrol edilen bu ağa The French Connection (Fransız Bağlantısı) adı veriliyordu. Ama “French Connection” tabiri, 1971’de William Friedkin’in çektiği, Gene Hackman, Roy Scheider ve Fernando Rey gibi usta oyuncuların rol aldığı 5 Oscar ödüllü Amerikan filmiyle popüler oldu. Dört yıl sonra Hackman ile Rey, John Frankenheimer’in yönettiği The French Connection II’de de rol aldılar. Bu iki filmle birlikte “French connection” tabiri popüler kültüre girdi ve markalaştı.
Bu uzun girişten sonra, Paris’te 3 PKK’lı kadının ölümüyle sonuçlanan suikastin ardından yaşanan gelişmeler üzerine kaleme aldığım yazıya neden “French connection” başlığını seçtiğimi izah etmek isterim. Aslında nedeni çok basit çünkü suikastin ardından bu yazıyı yazdığım ana kadar hiç ama hiçbir şey gelişmedi. Geliştiyse bile, Fransız yetkililer olan bitenler hakkında kamuoyunu bir nebze olsun aydınlatabilecek hiçbir açıklama yapmadılar. Bu durum da doğal olarak bu suikastte şu ya da bu şekilde bir Fransız bağlantısı olduğunu düşündürtüyor.
Üç vahim zaaf
Biraz daha açacak olursak, Fransız güvenlik ve istihbarat yetkililerinin üç vahim zaafıyla karşı karşıyayız. Birincisi, tabii ki Paris’in göbeğinde, PKK’nın en önemli kurumlarından birinde, örgütün Avrupa’daki en önde gelen yöneticilerinden biri (Sakine Cansız) ile Fransa sorumlusu (Fidan Doğan) ve yanlarındaki Leyla Saylemez’in profesyonel bir şekilde katledilmiş olması. Normal şartlarda Fransız güvenlik birimlerinin 24 saat kontrol ettiği varsayılabilecek bir büroyla kişilerden söz ettiğimiz için bu suikastin nasıl gerçekleşmiş olduğu bile başlıbaşına bir soru işaretidir.
İkinci olarak, diyelim ki Fransız güvenlik birimleri gaflete düştü ve bu suikasti engelleyemedi; şu ana kadar failleri ve olayın arkasındaki gerçek sorumluları saptayamamış olmaları da kesinlikle anlaşılır gibi değil. “Nerden biliyorsun saptamadıklarını?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Kuşkusuz saptamış ve bunu kamuoyundan gizliyor olabilirler ama onların şu ya da bu nedenle eğer ellerinde varsa, böylesine kritik bir bilgiyi açıklamayı ertelemelerinin Türkiye’deki barış sürecine ne kadar zarar verdiğini herhalde biliyorlardır.
Kuşkular
Son olarak, şu ana kadar suikastin faillerinin yakalanamamış olmasının da Fransız güvenlik birimleri için çok vahim olduğunu, vahim olduğu ölçüde şaşırtıcı olduğunu vurgulamak şart.
Bazı okurlar, dünyanın dört bir tarafında nice siyasi suikastin aydınlatılamadığını, dolayısıyla Fransız devletinin zaafını abarttığımı düşünebilirler. Ancak benim gibi Fransız kültürüyle yetişmiş, bu ülkede, onu az buçuk tanıyabilecek kadar kalmış ve hükümetler kim olursa olsun Fransız devletinin Kürt sorununa çok yakın ilgisini bilen biriyseniz, suikastin kendisi, sorumluların saptanmaması ve zanlıların yakalanmaması (veya saptama ve yakalamada geç kalınması) gibi hususlardan ister istemez kuşkulanırsınız.
Eğer Fransa bu tür kuşkulardan rahatsızsa, bu suikasti bir an önce hiçbir tereddüte yer bırakmayacak ölçüde aydınlatması gerekir. Buna paralel olarak Fransız devletinin, Türkiye’nin Kürt ve PKK sorunlarını çözmek için başlatmış olduğu yeni sürece destek verdiğini de, yine tereddütlere yol açmayacak şekilde beyan etmesi zorunlu.
Bir başka zorunluluğuysa şöyle özetleyebiliriz: Yeni İmralı sürecinde kendimizden başka kimseye güvenmemeyi öğrenmek.