Tencere, tava bu bambaşka bir hava
.
Hükümet ve hükümete yakın isimler günlerdir Gezi Parkı direnişini bir “darbe provası“ olarak göstermeye çalışıyorlar. İktidar partisinde üst düzey görevlere getirildikleri için sevindiğimiz bazı sosyal bilimciler masa başında çıkarıldığı her hâlinden belli ve altında imza bulunmayan “profil“lerle bizi, eylemcilerin çoğunun ulusalcı, Ergenekoncu, asker ve darbe sevdalısı vb. olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. 28 Şubat sürecinde devlet tarafından üretilen dezenformasyon ve manipülasyonlara karşı mücadeleleriyle haklı olarak sivrilmiş bazı yazarlar ve yayın organları çok güçlü iç ayakları olan küresel bir komplonun söz konusu olduğunu kanıtlamak için ucuz bilimkurgu romanlarından aparma senaryolar yazıp çiziyorlar. Yani dönüp dolaşıp, Gezi Parkı direnişini, “yeni Türkiye“ye tahammül edemeyen “eski Türkiye“nin son kalkışması olarak tarif etmeye çalışıyorlar.
Tek pehlivanlı kamusal meydan
Hiç sanmıyorum. Bana Prof. Nilüfer Göle‘nin analizi daha sahici ve doğru geliyor: Ben de bu direnişte yeni bir vatandaşlığın provasının yapıldığı kanısındayım. (http://t24.com.tr/yazi/gezi-bir-kamusal-meydan-hareketinin-anatomisi/6824) Bilmeyenler için hatırlatalım: Nilüfer Hoca, egemen eğilimleri önemsemeden, eskiyeni görüp onun yerini almaya aday yeniyi göstermeye çalışan az sayıdaki sosyal bilimcilerimizdendir. Örneğin Türkiye’de İslami hareketin 1980’li yıllarda başlayan yükselişini, moda olduğu gibi “irtica“, yani eski Türkiye’ye dönüş olarak yorumlamamış; üstelik en büyük “tehdit“ olarak görülen baş örtülü kadınlardan hareket ederek, bu olgunun tam tersine modernleşmeyle doğru orantılı olduğunu söylemiştir.
Prof. Göle, bu tespitinden hareketle AKP iktidarına da olumlu anlam yüklemişti. Örneğin AKP’nin iktidara gelişinin birinci yılında yaptığım söyleşide, yaşananları “AKP hem kendi dönüşüyor hem Türkiye’yi dönüştürüyor“ diye özetlemişti. (http://rusencakir.com/AKP-Neydiler-Ne-oldular-4/49) Ancak son dönemde o da AKP’yi, özellikle de Başbakan Erdoğan‘ı açık ve sistematik bir şekilde eleştirmeye başladı. Yukarıda linkini verdiğim yazıdaki “Kamusal yaşam, tek pehlivanlı meydana dönüştü“ cümlesi bu eleştirinin vardığı nihai noktadır.
Cin şişeden çıktı
Evet, Gezi Parkı direnişi, içerdiği bütün zaaf, eksiklik ve hatalarına rağmen çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik bir harekettir. Dolayısıyla rotası “eski” değil “yeni” Türkiye’dir. Bu hareketi, ondan şu ya da bu şekilde istifade etmeye çalışan (ve hiç de beceremeyen) bazı isim ve odakları öne çıkartıp değersizleştirmeye çalışmanın bir işe yaramadığı çoktan ortaya çıktı. Eğer hükümet gerçekten bu krizi tüm ülkenin hayrına çözmek istiyorsa, öncelikle kendisinin hangi noktalarda eskidiğini, statükocu bir konuma geldiğini; ardından bu hareketin içerdiği yenileştirici öğeleri anlaması şart. Aksi takdirde, dünkü iktidar sahiplerinin “bir avuç gerici“ olarak görmekte ısrar ettikleri İslamcılar tarafından tasfiye edilişine benzer bir kaderi yaşayabilirler.
Özetle Başbakan’ın “tencere-tava, hep aynı hava“ diye bu hareketi küçümsemeyi bırakıp, burada yeni ve bambaşka olan havayı idrak etmesi gerekiyor. Çünkü dünyaca ünlü iktisatçımız Prof. Daron Acemoğlu‘nun New York Times’taki yazısını bitirdiği cümledeki gibi, “Cin şişeden çıktı. Ne bu cin ne de Türk demokrasisi bir daha şişeye tıkılabilir.“