Temkinli değil eleştirel iyimserlik
Artıları ve eksileriyle “yeni İmralı süreci” (7)
İki gün önceki yazıma “PKK’nın silahsızlanması: İmkansıza yakın ama pekala mümkün” başlığını attığımda cümlenin ilk kısmına bakanlar benim “kötümser”, ikinci kısmına bakanlarsa “iyimser” olduğuma hükmettiler. Yeni İmralı süreci etrafındaki tartışmalar genellikle iyimserlik/kötümserlik ikileminde değerlendirildiği için bunda şaşılacak bir şey yok.
O zaman oradan yürüyelim. Genel olarak kendimi, “mutsuz iyimserler” sınıfına yerleştiririm. Bunu, yaşadığımız sorunların büyüklüğü karşısında üzülüp geleceğe umutla bakmak olarak çevirebiliriz. Bunun karşısında tabii ki “mutlu kötümserler” yer alıyor. Yani yaşarken hallerinden çok memnun olup geleceğe yönelik felaket tellallığı yapanlar.
Yeni İmralı sürecindeyse yeni bir kavramla tanıştık: İhtiyatlı iyimserlik. Yani PKK’nın silahsızlanması ve Kürt sorunu konusunda iyimser olmakla beraber taraflardan biri veya her ikisinden kaynaklanabilecek nedenlerle başarısızlıkla sonuçlanmasından korkup sürece belli bir mesafede yaklaşanlar. (Onların karşısındaysa herhalde “ihtiyatsız kötümserler yer alıyor olsa gerek. Yani daha ilk günden, çıkan her türlü arızayı allayıp pullayıp, “boşuna heveslenmeyin, burdan bir şey çıkmaz” diye sevinç çığlıkları atanların hevesleri muhtemelen kursaklarında kalacak.)
İhtiyatlı olmak kuşkusuz iyi bir şey, ama ihtiyatı gerekçe gösterip sürecin dışında kalma ihtimalinin doğru olmadığı kanısındayım ve bu nedenle bir başka tavır öneriyorum: eleştirel iyimserlik. Yani sürecin tüm aktörlerine önyargısız ama eleştirel yaklaşıp iyimserliği elden bırakmadığımız takdirde herbirimiz gücümüz, birikimimiz oranında PKK ve Kürt sorunlarının çözümüne katkıda bulunabiliriz, bulunmalıyız.
Bütün haritalar aynı yola çıkıyor
İlk bakışta, Ortadoğu gibi bir coğrafyada 30 yılı aşkın bir süredir esas olarak silahla varolan bir örgütün kendi rızasıyla silahsızlanmasının objektif koşullar açıdan, imkansıza yakın derecede zor olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, yine de PKK’nın silahtan arınmasının “pekala mümkün” olduğunu ileri sürmek “aşırı sübjektif” bulunabilir. Tam tersini düşünüyorum: PKK çoktan silah bırakmalıydı. Ama gerek kendilerinden, gerek devletin tutumlarından, gerekse dış koşullardan kaynaklanan nedenlerle bu gerçekleşmedi. Yani doğal olan silahlardan arınmış bir PKK’nın yasal siyasi süreçlere eklemlenmesidir, zarardan ne kadar erken dönülürse herkes için o kadar kârlı olacaktır.
Peki bu nasıl olacak? Medyada birbirinden farklı gözüken ama sonuçta aynı kapıya çıkan “yol haritaları” tarif ediliyor. Anlaşıldığı kadarıyla Öcalan’ın mesajını alacak olan örgüt önce, bir süredir fiilen yürüttüğü ateşkesi alenileştirecek ve kış şartlarının bitmesinin ardından silahlı güçlerini Irak’a çekeceğini ilan edecek. Bu süreçte yeni yargı paketiyle çok sayıdaki KCK tutuklusu serbest kalacak; ülkeyi terk edecek silahlı militanlara yönelik operasyon yapılmayacak. Bu süre zarfında örgütün tamamen silah bırakması yolunda görüşmeler, Öcalan’ı merkeze alarak sürdürülecek. Bu amaca uygun olarak birtakım yeni mekanizmalar inşa edilecek ve sonunda, belki de çok geçmeden PKK silahları bırakmayı kabul edecek.
Bütün bu aşamaların herbirinin son derece çetin geçeceği aşikâr. Ama bir yanda çözüm iradesi sergileyen bir devlet, onun karşısında artık silahla bir yere gidemeyeceğini kabul eden bir örgüt ve onun lideri olunca pekala bütün zorlukların üstesinden gelinebilir.
Son bir not: “Ne kadar ümitlenirseniz hayal kırıklığınız o kadar büyük olur” uyarısını yapanlara şu karşılığı vermek iyi olabilir: “Hayal kırıklığı yaşamak için önce hayal sahibi olmak gerekir.”
-BİTTİ-