Suriye’ye müdahale: Bu filmi daha önce görmemiştik
.
Son kimyasal saldırının ardından Suriye’ye beklenen Batı müdahalesi birçok kişide “deja vu” duygusu yaşatıyor (Fransızcadan tam çevirisini “daha önce görmüş olma” şeklinde yapabiliriz) yani “biz bu filmi daha önce görmüştük” dedirtiyor.
Tabii ki akla esas olarak Irak ve Afganistan’a ABD liderliğindeki müdahaleler geliyor. Kuşkusuz benzerlikler epey fazla ama bu sefer durum çok daha farklı, yani bambaşka bir film söz konusu.
Suriye’nin, özellikle Irak’la birçok ortak noktası olmasına rağmen neden Irak’a benzemediğini geçen yılki bir yazımda (http://www.rusencakir.com/Suriye-neden-ikinci-Irak-olamaz/1700) anlatmaya çalışmıştım. Batılı güçlerin Suriye’ye müdahalesinin neden Irak ve Afganistan operasyonlarına benzemeyeceğini o yazıdaki bir cümleyle cevaplamak istiyorum: “Aslında tek bir kelime etmek bile yeterli: İran.”
İran faktörü
Evet, İran’ın Suriye sorunundaki pozisyonu bu ülkeye yönelik Batı müdahalesinin mecburen bambaşka olacağını gösteriyor. Çünkü gerek Afganistan, gerekse Irak müdahalelerinde Tahran rejimi görünüşte nötr kalmış, ama aslında Batı müdahalesini teşvik edip örtülü bir şekilde desteklemişti. Sonuçta Amerikan ordusu İran’ın iki önde gelen düşmanını, Irak’ta Saddam/Baas rejimiyle Afganistan’da Taliban/El Kaide ittifakını devirdi; hatta Irak yönetiminde ağırlığın İran’ın nüfuz alanındaki Şii Araplara geçmesine zemin hazırladı.
Ama bu sefer tam tersi bir durum söz konusu. Çünkü hedefteki Beşşar Esad/Baas rejimi Tahran’ın bölgedeki en önde gelen müttefiki. Esad rejimi yıkılırsa, İran’ın Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla sahip olduğu nüfuzunun da sıkıntıya gireceği, yani İsrail’e yönelik kartlarını teker teker kaybedeceği ortada. Tabii bütün bu sürecin sonunda sıradaki hedef kesinlikle İran ve buradaki İslami rejim olacaktır.
Yani Suriye’ye saldırmak bir şekilde İran’a da saldırmak anlamına geliyor. Dolayısıyla muhtemel Batı saldırısı hakkında Tahran’dan gelen uyarıları yabana atmamak şart. Nitekim şu ana kadar medyaya yansıyan senaryolarda, Irak ve Afganistan gibi bütünlüklü değil, Bosna sorununda Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a yönelik hava saldırısı gibi sınırlı (büyük ölçüde Şam rejiminin kimyasal silah stoklarına yönelik) bir müdahalenin öne çıktığı görülüyor.
Sınır kolay aşılır
Peki “sınırlı” bir hava saldırısı Suriye’deki krizin çözümüne nasıl bir katkı sağlar? Bu soruyu cevaplayabilmek için birçok ek soru sormak şart olacak:
1) Saldırı neyle “sınırlı” olacak?
2) İsabetli olacak mı?
3) Sivil kayıplar yaşanacak mı?
4) Şam rejimine nasıl bir darbe indirecek?
5) Muhalefet saldırının ardından nasıl bir strateji hayata geçirecek?
6) Rusya ve Çin gibi Suriye destekçileri ne tepki verecek?
7) İran ne yapacak?
8) Baas rejiminin tavrı ne olacak? Örneğin savaşı başka topraklara taşımaya kalkacak mı?
Soru listesini daha da uzatabiliriz. Her durumda Afganistan ve Irak’tan daha çetin bir krizle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. ABD başta olmak üzere Batılı güçler “sınırlı” müdahaleden kısa zamanda “sınırsız” müdahaleye geçebilirler, geçmek zorunda kalabilirler.
Peki Türkiye? Geçen yılki yazımızın sonunu tekrarlamakta bir sakınca yok: “Suriye merkezli yeni bir krizin en fazla zarar vereceği ülkelerden birinin Türkiye olacağı muhakkaktır. Dolayısıyla dün Irak için telaffuz edilen ve tam bir yalan olan ‘bir koyup üç alacağız’ cümlesinin bugün Suriye söz konusu olduğunda hiç ama hiçbir inandırıcılığı olmayacaktır. Öyle ki kendimizden ne kadar koyarsak koyalım, Suriye konusunda herhangi bir şey kazanma şansımız bulunmuyor.”
Suriye krizinin Türkiye’ye muhtemel etkilerini tartışmayı sürdüreceğiz.