Siyaset cephesinde yeni bir şey yok, olacağı da yok
.
Dün TBMM’de dört ayrı partinin grup toplantılarını izleyip liderlerini dinledim. Aklımda kalan ender cümlelerden birini AKP Lideri Erdoğan etti. Aktütün saldırısının ardından TSK’ya yönelik eleştirilerden rahatsız olduğu belli olan Erdoğan “Biz suçlu değil çözüm arıyoruz” dedi. Dedi de konuşmasının bütününe bakıldığında çözüme yönelik dişe dokunur pek bir şey bulmak mümkün değildi. Özellikle PKK’nın varlığını sadece geri kalmışlıkla irtibatlandırıp, Güneydoğu’ya götürülen ve götürülmesi düşünülen hizmetlerle terörün kökünü kazıyacakları iddia etmesi yadırgatıcıydı. Zira aynı Erdoğan, Başbakanlığı’nın ilk yıllarında, bir grup aydınla görüştükten sonra “Kürt sorunu” demiş ve hemen ardından büyük bir heyecanla Diyarbakır’a gidip aynı yaklaşımı sergilemişti. O tarihi günden kısa bir süre sonra Başbakan’ın bir nevi çark ettiğini biliyoruz, ancak gerçekten “suçlu değil de çözüm arama” iddiasındaysa, MHP ve CHP’den farklı bazı politikalar dile getirmesi kuşkusuz herbiri önemli olan sosyo-ekonomik açılımların yanına muhakkak siyasi bazı formüller de geliştirmesi gerekiyor.
Erdoğan, dünkü konuşmasının aynısını, belki bir-iki küçük ayrıntı dışında geçen yılki Dağlıca baskının ardından da yapabilirdi kimbilir belki yapmıştır da! Başbakan’ın, kendisi, partisi ve genel olarak ülke için hayli sıkıntılı geçen son bir yıldan ciddi dersler çıkartmış olmasını ve buna bağlı olarak terörle mücadele konusunda sahiden yeni ve ümit veren bir şeyler söylemesini beklerdim. Söylemedi, söyleyemedi galiba söyleyebileceği çok da fazla bir şey yoktu.
Muhalefet-TSK ayrılığı
AKP Lideri’ne haksızlık etmemek lazım. Dün dört partinin grup toplantısının hiçbirinde yeni bir şey duyduğumu, öğrendiğimi söyleyemem. Aslında Kürt/Güneydoğu/terör sorunu dendiğinde dört temel partinin görüş ve yaklaşımları yıllardır aynı. Ne yaşanırsa yaşansın hiçbir parti ve lideri bizleri şaşırtacak herhangi bir çıkış yapmıyor, belki de yapamıyor.
Bununla birlikte MHP Lideri Bahçeli’nin, geniş kapsamlı ve uzun süreli bir kara harekâtı yapılması ve Kuzey Irak’ta Türk askeri tarafından bir “güvenlik bölgesi” oluşturulması çağrılarının altını, her ne kadar bunlar yeni olmasalar da çizmekte yarar var. Burada ilginç olan, Bahçeli’nin bu çağrılarının muhatabının, hükümetten ziyade TSK olması. Çünkü daha önce de “olmazsa olmaz” adımlar olarak dile getirilen her iki öneri, ordunun üst düzeyleri tarafından açık ya da örtülü bir şekilde “uygulanamaz”, “gerçekçi değil”, “sonuç alıcı olmaz” gibi gerekçelerle devre dışı bırakılmıştı. Yani geçen seferki kısa süreli kara harekâtının ardından MHP ve CHP’nin ayrı ayrı TSK ile tartışmaya girmiş olmaları, bazı “yanlış anlamalar”dan kaynaklanmıyor, çok esaslı görüş ayrılıklarından besleniyordu. Bugün de benzer tartışmaların yaşanmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyebiliriz.
Baykal DTP’ye karşı
CHP’nin bu konuda MHP ile giderek daha yakın bir çizgiye gelmiş olduğuna dün bir kez daha tanık olduk. Tabii ki Baykal’ın bir Bahçeli kadar “şahin” olmasını bekleyemeyiz. Ancak Irak Kürtlerine ve DTP’ye bakış gibi temel konularda çok az ton farkı kalmış olduğu da ortada. Özellikle CHP Lideri’nin, son günlerde isim zikretmeden DTP’yi sistem ve dolayısıyla TBMM dışına sürükleme gayretlerini anlamlandırabilmekte epey zorlanıyorum. Baykal demokrasilerin kendilerini koruma hakkından bahsediyor ve teröre açıkça karşı çıkmayan partileri meşru görmeyi “şaşkınlık” olarak değerlendiriyor.
Ancak DTP marjinal bir parti değil. CHP bölgede çift haneli oy oranlarına yaklaşamazken DTP birçok seçim bölgesinde yüzde 20, hatta 30’ları aşabiliyor birçok belediye başkanlığını kontrol ediyor. Sonuç olarak, CHP Lideri’nin, bu partiye oy veren kitlelere sahici alternatifler göstermedikçe DTP’yi sistem dışına çıkarma önerisinin, çözüme katkı sunmaktan çok sorunu derinleştirmeye yol açacağını düşünüyorum.
Toparlarsak Aktütün saldırısının Dağlıca’dan daha kritik olduğuna ve daha öncekilerden çok daha çetin bir döneme girdiğimize çözümün de siyasette olduğuna inanıyorum. Ne var ki TBMM’nin yeni yasama döneminin ilk günü inancımı kuvvetlendirmedi. Bugün de tezkere görüşmelerinin verimli geçmesini umamıyorum.