Sihirli formül 6’ya 5 mi?
.
Dün sabah Ankara yolunda Başbakan Erdoğan’a yakın olduğunu bildiğim bir isimle ayaküstü sohbetimizde konu tabii ki hemen kapatma davasına geldi. Fikrimi sorduğunda “Şu an itibariyle kesinlikle kapatılacak gibi gözüküyor, ancak karar anına kadar çok şey değişebilir” cevabını verdim. O da ilk izlenimin bu olduğunu kabul etmekle birlikte sözlerini şöyle sürdürdü: “Yine de Mahkeme’den nitelikli çoğunluk çıkmama ihtimalini yabana atma derim.”
Kastettiği Yüce Mahkeme’nin kararının 6’ya 5 AKP aleyhine çıkmasıydı. Bu sonuçla AKP “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olarak tescil edilmiş olacak, ancak bir siyasi partinin kapatılması için oyların en az 7’ye 4 dağılması gerektiği için iktidar partisi kapatılmayacaktı.
Açık söyleyeyim muhatabımın sözlerinin önemini bir müddet kavrayamadım. Sağolsun Hürriyet’ten meslektaşım ve dostum Faruk Bildirici, dün TBMM bahçesinden yaptığımız NTV’nin Yazı İşleri programının canlı yayını sırasında “Köksal Toptan ‘üçüncü yol’ önerisiyle bu ‘6’ya 5’ formülünü kastediyor olsa gerek” deyince uyandım.
TBMM Başkanı Toptan’a haksızlık etmek istemem. O bir ara yol önermiş ama şunları da eklemişti: “Ben bir yol biliyor da bunu kendi kafamda saklıyor değilim. Belki bu tartışmanın sonunda hukuki imkânsızlık da karşımıza çıkar, bilmiyorum. Türkiye, çok önemli bir karar sürecinde. Bu nedenle böyle bir imkân varsa, herkesin ‘oh’ diyebileceği, rahatlayabileceği bir imkân varsa ve Türkiye bunu aramazsa yazık olur. Arar bulamazsa mesele yok.”
Dolayısıyla Toptan’ın “Ben, entelektüeller, anayasa hukukçuları, siyaset bilimcileri tartışsın diye bir öneri geliştirdim. Ben somut ‘şu yapılsın’ demiyorum. Bunu Türkiye tartışsın diyorum” sözlerinden cesaret alarak “6’ya 5”in pekala o “üçüncü yol” olabileceğini ileri sürebiliriz. Bu arada 1 Mart 2003 günü TBMM’de çoğunluğun tezkere için evet oyu verdiğini, ancak yeterli çoğunluğun oluşmaması nedeniyle tezkerenin geçmediğini akıllarda tutmak yararlı olabilir. Yani Meclis tezkereye evet demiş ama aynı zamanda reddetmişti.
Kılıç da mı üçüncü yolcu
“6’ya 5” formülünün mümkün olup olmadığını tartışmaya geçmeden önce, adı yine “üçüncü yol” ile birlikte anılan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’a söylediklerine değinmek isabetli olur. Öncelikle şu hususun altını çizelim: Kapatma davasıyla birlikte Türkiye çok derin bir siyasi kriz içine girdi. İlk günlerdeki öfkeli tepkilerin ardından siyasetçi sınıfı ya hiçbir açılım sağlamayan cümleleri tekrarladılar ya da sessiz kaldılar. Bu noktada başından itibaren, sistemli bir şekilde bu davanın ülkeye getirdiği ve getirebileceği zararların altını çizen MHP Lideri Bahçeli’yi istisna olarak görebiliriz. Tabii bir de adlarını açıklamayıp gündemi sarsan açıklamalar yapan bazı AKP’li bakanları.
Siyasetçiler sustu ama hukukçular alışılmadık ölçüde konuşmaya başladılar. Bildiğim kadarıyla Haşim Kılıç, Yekta Güngör Özden’den sonra en çok konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı. Vekili Osman Paksüt de “dinlinme iddiaları” nedeniyle olsa da hep manşetlerde. Üye Sacit Adalı da Kanal D’ye konuştu. Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın Referans’tan Nuray Başaran’la yaptığı “off-the-record” (yazılmamak kaydıyla) görüşmenin akıbeti ortada. Yargıtay ve Danıştay Başkanları ve üst düzey isimlerini saymıyorum ama listeye Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muharrem Aydın’ı da mutlaka eklemek lazım. Yanlış anlaşılmasın, konuşmalarına itirazım yok. Tam tersine bizi epey aydınlatıyorlar, ancak başta AKP’liler olmak üzere siyasetçilerin bu kadar ölgün olmalarını anlayabilmek zor.
Kılıç Can’a tam üç kez “İnanın çıkacak karar ne olursa olsun, göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz, bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim, temenni değil” demiş. Birçokları Kılıç’ın sözleriyle “üçüncü yol” arayışlarını bağlantılandırdı. Olabilir. Burdan kalkarak kafasında “6’ya 5” formülü olduğu yolunda spekülasyon bile yapabiliriz.
Yüce Mahkeme’den ne karar çıkacağı üzerine çok fazla spekülasyon yapmak doğru olmaz. “Her şey mümkün” diyerek Kılıç’ın karardan sonra ülkenin her alanda güçleneceği öngörüsüne hiçbir şekilde katılmadığımı belirtmek istiyorum. Bugüne kadar siyasi süreçlere dışarıdan hiçbir müdahalenin olumlu sonuçlara yol açmış olduğuna inanmıyorum. Ne 27 Mayıs, ne 12 Mart, ne 12 Eylül, ne 28 Şubat, ne de 27 Nisan.
AKP kapatılsa da, kapatılmasa da mevcut siyasi krizin derinleşerek süreceği kesin. Temennimiz bu badireyi “en az zarar”la atlatmak olabilir.