‘Savaş kabinesi’nin gladyatörü: Efkan Ala
.
Çarşamba gecesi, Başbakan Erdoğan’ın bakanlar kurulundaki değişiklikleri açıklamasının ardından, el altında bekletilen değerlendirme hemen devreye sokuldu: Savaş kabinesi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın adalet, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın da içişleri bakanlıklarına getirilmiş olmalarının “savaş kabinesi” tanımı için yeterli olduğu söylendi. Adalet Bakanlığı için Bozdağ dışında Mustafa Şentop başta olmak üzere başka isimler de zikredilmişti ancak Ala’nın İçişleri Bakanı olmasına kesin gözle bakılıyor, sadece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün itiraz etmesi ihtimaline dikkat çekiliyordu.
Başbakan’ın, dört bakanını yerinden eden, aile fertleri üzerinden kendisini hedeflediği açık olan operasyonları bir “savaş” olarak görmesi ve kendisine savaş açan güç(ler)e karşı daha iyi mücadele edebilmek için “savaş kabinesi” kurmak istemesi anlaşılır bir şeydi. Fakat sadece Ala ile Bozdağ değişikliklerine bakıp “savaş kabinesi”nin kurulduğu yorumu yapanların yaşanmakta olan savaşın boyutlarını tam olarak kavrayamadıklarını düşünüyorum. Ama “savaş kabinesi” değerlendirmesi yerleşmiş durumda ve benim de şerh düşerek bunu kullanmamda sakınca olmadığı kanısındayım.
Kime karşı savaş?
Gülen cemaatinin sivil olmayan kanadının medyaya iliştirmiş olduğu bazı isimler de sosyal medya üzerinden Ala’nın içişleri bakanlığına getirileceğini, pek de memnun olmadıkları bir üslupla söylemişlerdi. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü Ala’nın, Hakan Fidan ve Beşir Atalay ile birlikte, bir süredir AKP hükümeti ve Erdoğan’a karşı alenen savaş yürüten odakların en sevmediği isimlerden biri olduğunu biliyoruz. Bunun nedeni, onun uzun bir süredir Erdoğan’ın “sağ kolu”, dolayısıyla hükümetin, yaşanması kaçınılmaz olan cemaat ile savaşına hazırlıklarını yürüten kurmay heyette yer almasıdır.
Aslına bakılacak olursa Ala, Başbakanlık Müsteşarı olarak kalsa da bu savaşta önemli bir fonksiyon icra edecekti, ona rağmen, Meclis grubunu rahatsız edecek şekilde dışarıdan bakanlığa getirilmesi yeni dönemde kendisinin sorumluluklarının daha da artacağını gösteriyor.
Savaşın geleceği
Ayağının tozuyla dün TRT’de canlı yayına çıkan Ala, İdris Naim Şahin, Muammer Güler, hatta Beşir Atalay gibi kendisinden önceki içişleri bakanlarından tamamen farklı bir profil çizeceğini gösterdi, siyasi kaygılar nedeniyle lafı dolandırmak yerine hedeflerini doğrudan, kararlı ve kendisinden emin bir şekilde anlattı. Hedefin ne olduğu da malum: Başta emniyet olmak üzere bürokrasideki “devlet içindeki devlet” yapılanmasını saptamak, etkisizleştirmek ve tasfiye etmek.
Medyaya yansıyan bilgilerden, “saptama” aşamasının büyük ölçüde tamamlanmış olduğunu çıkartabiliriz; 17 Aralık’tan sonra yapılan bazı atamalarla “etkisizleştirme” açısından da epey yol katedildiği anlaşılıyor, fakat hükümet bütün bunlarda başarılı olsa bile tasfiyenin nasıl gerçekleşeceği bir muamma. Çünkü:
1) Tahminlerin çok ötesinde güçlü bir yapılanma söz konusu.
2) Bu kadrolaşmanın ciddi bir bölümü AKP iktidarı döneminde yaşandı. Özellikle Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerde bu yapılanmanın önü iyice açıldı, kilit yerlerin kontrol edilmesine izin verildi. Yapılacak bir tasfiye hareketi, sözünü ettiğimiz dosyaların yeniden ve sil baştan ele alınmasını gerektirebilir.
3) Hükümetin elinin altında boşaltmak istediği bütün mevkilere getirebileceği güvenilir kadroları yok.
4) En önemlisi, böylesine bir topyekûn savaşın (ana)yasal zemininin bulunup bulunmadığı tartışmalı. Hükümet 17 Aralık’tan beri demokratik hukuk devletinin evrensel değerleriyle uyumlu olmayan refleksler veriyor. Buna bir de bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelecek olan “cadı avı” görüntüleri/iddiaları eklenirse işler daha da karışacaktır.
Efkan Ala’nın bu iç içe geçmiş sorunların çözümünde belli roller üstlenmesi beklenir ancak belirleyici kişi hiç tartışmasız Başbakan Erdoğan olacak. Çünkü, tekrar edecek olursak, bu savaşın esas hedefi bizzat Erdoğan’ın kendisi.