Saraybosna’da Türk nüfuzu
.
Saraybosna’ya ilk kez, iç savaşın bitmesinden 5 yıl sonra, 2000 yılı Temmuz ayında gelmiştim. Yaklaşık dört yıl süren savaşın izlerini çıplak gözle görmek mümkündü. İnsanlar hayatı acılı ve ürkek bir şekilde yaşıyor, geleceğe kuşkulu, umutsuz ve güvensiz bir şekilde bakıyorlardı.
12 yıl sonra bambaşka bir Saraybosna ile karşılaştım. Hani o iç savaş sırasında hep özlemle anılan “esas” Saraybosna’yı andıran bir şehir: baharın da etkisiyle ortalık cıvıl cıvıl, insanlar eğleniyor, hayatın tadını çıkarıyor. Tüm ülkede yaşanan ekonomik krize rağmen gözlenen bu coşkunun esas nedeni savaşın yaralarının sarılması olsa gerek. Bununla birlikte gerek Saraybosna’nın, gerekse Bosna-Hersek’in geleceğinin pek berrak olduğu söylenemez. Çünkü Boşnak, Hırvat ve Sırpların bu yeni bir arada yaşama deneyiminin daha ne kadar süreceği belirsiz. İşin kötüsü, her üç kesimde de, bu birlikteliğin bozulup herkesin kendi yoluna gitmesini savunanların sayısı hiç de az değil.
Türkiye etkisi
Saraybosna’da çok bariz bir Türkiye etkisi, varlığı ve nüfuzu gözleniyor. Bunda iki ayrı üniversitenin payı büyük: AKP hükümetinin himayesindeki Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) ve Fethullah Gülen cemaatinin denetimindeki Uluslararası Burç Üniversitesi. Her iki üniversitede de Türkiyeli ve kız öğrencilerin oranı hayli yüksek. Bunun da birinci nedeni, ülkemizdeki başörtüsü yasağıymış. Ancak bu yasağın yıllar sonra (ve çok şükür) sona ermesiyle birlikte Türkiyeli öğrencilerin sayısı azalıp Boşnaklarınki artmaya başlamış. Yine de her iki üniversitede yüzlerce Türk öğrenci okumayı sürdürüyor. Öğrencilerin bazıları mezun olduktan sonra kendilerine Bosna-Hersek’de yeni bir hayat kurmayı seçmişler, içlerinde Boşnaklarla evlenenlerin sayısının epey yüksek olduğu söyleniyor. (IUS yetkilileri önümüzdeki dönemde Avrupa’daki Türk göçmen işçilerin çocuklarına ve Suudi Araistan başta olmak üzere Körfez ülkelerine açılmayı planladıklarını anlatıyorlar.)
Bosna’daki Türk etkisinin ikinci ayağını İslami cemaatler oluşturuyor. Savaş sırasında Boşnaklara yeterince yardımcı olamamanın verdiği eziklikle Türkiye’de varlık gösteren birçok İslami cemaat, genellikle vakıflar aracılığıyla, başta Saraybosna olmak üzere tüm Bosna’ya adeta çıkartma düzenlemişler. Birbirleriyle tam bir yarış içinde olan cemaatler, ülkemizde olduğu gibi, özellikle eğitim alanında faaliyet gösteriyorlar. Tabii ki öncelik Gülen cemaatinde, ama bir süredir Türkiye’de pek sesleri çıkmayan Süleymancıların, Nakşibendiliğin farklı kollarının buralarda çok etkili ve muteber olduklarını gördüm ve işittim. Ne var ki Türkiyeli İslami cemaatlerin, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri devletlerinin finanse ettiği kurumlarla rekabette hayli zorlandıkları biliniyor. “Yine de” diyor sohbet ettiğim bir Süleymancı “Boşnaklar onlara değil bizlerle kendilerini daha yakın hissediyorlar.”
Gerçekten de daha önce Pakistan’da tanık olduğum Türkiye ve Türk sevgisinin bir benzerini Saraybosna’da gözlemledim. Bunda tabii ki Osmanlı geçmişiin payı büyük. Tam da bu nedenle “yeni-Osmanlıcılık” arayışı içinde olduğu söylenen AKP hükümetinin, özellikle Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu için de Bosna-Hersek ve Saraybosna bir tür laboratuvar gibi.
Arap baharı
Son olarak IUS’de yaptığım Arap baharı üzerine konuşma hakkında birkaç söz söylemek isterim. Öğrencilerin bu konuya gösterdikleri ilgi memnuniyet vericiydi, ancak Arap ve dolayısıyla İslam dünyasını altüst eden bu mühim olayda insanların özgürlük ve demokrasi arayışlarından ziyade dış güçlerin komplolarını görme eğiliminin daha güçlü olduğunu görmek de üzücüydü.
Saraybosna’da AKP’ye yakın duran çok sayıda Türkle sohbet edip tartışma imkanı buldum. Özellikle Suriye konusunda onların da kafası hayli karışık. Hemen hepsi Erdoğan’a sonsuz güven duyuyordu ama içlerinde Suriye’ye askeri müdahaleye alenen destek veren kimseye raslamadım.