Saadet Partisi 29 Mart’ta ne yapar?
.
Yıllardan beri Türk siyasetinde garip bir çelişki yaşanıyor. AKP’nin aslında hâlâ Milli Görüşçü, yani İslamcı olduğuna, takiyye yaptığına inanan bazı çevreler, bu partinin yükselişini durdurmak için Milli Görüş’ün alenen devamı olan Saadet Partisi’ne (SP) büyük önem atfediyorlar. Özellikle 22 Temmuz 2007 genel seçimleri öncesi SP’nin AKP’ye emanet etmiş olduğu kemikleşmiş oylarını geri alacağına inananlar çoktu. Zira 2002 genel seçimlerinde oyların ancak yüzde 2.5’ini alabilen SP, 2004’te il genel meclisi seçimlerinde yüzde 4, belediye başkanlıkları seçimlerindeyse yüzde 4.78 oya ulaşmış, diğer bir deyişle yükselişe geçmişti. Fakat 22 Temmuz SP için tam bir hayal kırıklığı oldu, oy oranı 2002’nin de gerisine düşüp yüzde 2.34’te kaldı.
29 Mart yaklaşırken genel panoramaya bir göz atalım: CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözcülüğünü yaptığı yolsuzluk iddiaları bir kenara bırakılacak olursa fazla varlık gösteremiyor. Yerel seçimlerde geleneksel olarak etkili olamayan MHP bu sefer de, birkaç istisna dışında düşük bir profil izliyor. DSP’nin durumu malum. ANAP, DP gibi “merkez sağ” partiler de devre dışı sayılır. Geriye bir tek Güneydoğu’da DTP ve Milli Görüş’ün güçlü olduğu bölgelerde SP kalıyor.
DTP’yi bir kenara bırakıp SP’ye odaklandığımızda bu partinin bazı avantajları dikkatimizi çekiyor:
1) 2004’de görüldüğü gibi SP, Refah Partisi belediyeciliğinin mirası ve o dönem belediye başkanlığı yapmış bazı isimler sayesinde, yerel seçimlerde kendi ortalamasının üstünde oy alabiliyor.
2) Numan Kurtulmuş’un nihayet genel başkanlığa getirilmesiyle SP belli bir dinamizm yakalayabildi.
3) AKP, CHP ve MHP’nin yeni, parlak ve dikkat çekici isimler bulmakta zorlandığı bu seçimlere SP, kendi çapına göre hayli ilginç ve iddialı isimlerle girebiliyor.
Kurtulmuş faktörü
Ancak bütün bunların yeterli olabileceğini düşünmüyorum. Her şeyden önce Kurtulmuş aradan geçen kısa sürede kamuoyunda hep olumlu izlenimler bıraktı ancak henüz “Erdoğan’ın alternatifi” pozisyonuna gelebilmesi için çok erken. Öte yandan, ne kadar fedakâr bir tabanı ve disiplinli bir örgütü olursa olsun, SP’nin imkanları AKP’ninkinin yanında devede kulak gibi kalır. Son olarak, muhafazakâr camiada uyanan Filistin duyarlığını da AKP Lideri Erdoğan bilinçli bir stratejiyle kendi lehine çevirebildi. Hele Davos olayından sonra birçok Milli Görüşçünün en azından “bir kere daha Tayyip” diyeceğini düşünebiliriz.
Bütün bunların ötesinde SP’nin önünde iki devasa engel bulunuyor:
1) Kurtulmuş’un bu konuda ciddi bir hazırlığı olduğunu biliyoruz ama Milli Görüş hareketi, dolayısıyla SP 21. yüzyıla özgü yeni bir ideolojik-siyasi perspektif geliştirebilmiş değil. FP’nin de kapatılması ve AKP’nin hayli gerisine düşülmesinin getirdiği şokla Soğuk Savaş dönemi İslamcılığına çark eden Milli Görüşçüler henüz “bugünün ve geleceğin sesini” oluşturamadılar.
2) Her ne kadar AKP’ye asla Milli Görüşçü denemezse de bu partinin geçmişiyle bütün bağlarını kopardığı söylenemez. Daha önemlisi, Milli Görüşçülerin büyük çoğunluğu, bütün itiraz, eleştiri ve kızgınlıklarına rağmen AKP’yi kardeşleri (daha doğrusu çocukları) gibi görmeye, Erdoğan’a da muhabbet duymaya devam ediyorlar. Yani SP’lilere “ikinci partiniz ne?” diye sorulsa ezici bir çoğunluk kesinlikle AKP diyecektir.
Sonuç olarak, SP’nin 29 Mart’ta, beş yıl önce olduğu gibi yüzde 5 civarında bir oy alması şaşırtıcı olmayacaktır. Böylesi bir oran AKP’yi de çok fazla rahatsız etmez.
Kısacası, AKP’yi düşüşe geçirecek yegane gücün SP olduğuna inananlar yanılıyorlar. Bana göre SP, AKP’nin ayağına ilk çelmeyi takacak parti değil de eğer bir gün AKP yere düşerse bu durumdan en fazla yararlanacak parti olacaktır. O günün 29 Mart olduğunuysa düşünmüyorum.