Saadet’in önü artık açık
.
29 Mart seçimleri bizim SP realitesiyle yüzleşmemize de vesile oldu. Recai Kutan’dan genel başkanlığı geç de olsa devralan Numan Kurtulmuş’un kısa sürede partiyi toparlayabildiğini ve Milli Görüş trenini tekrar yola düzdüğünü gördük. Ne var ki SP’nin 29 Mart’ta çok da başarılı bir sonuç aldığını söyleyemeyiz. İl genel meclisi seçimlerinde ulaştığı yüzde 5.16 oyu çok da şaşırtıcı olmamakla birlikte bir başarı olarak görebiliriz ancak hiçbir ilde ve önemli ilçede başkanlık kazanamamış olması SP’nin daha yolun çok başında olduğunu gösterdi. Şanlıurfa’da seçimleri bağımsız girerek kazanan ve SP’ye katılması söz konusu olan Ahmet Eşref Fakıbaba bu noktada bir istisna olarak görülebilir. Ne var ki olsa da Fakıbaba’nın seçimlere bağımsız değil de bu partiden girmesi halinde, kabul edelim ki seçilme şansını büyük ölçüde riske atmış olurdu.
29 Mart seçimleri öncesi SP üzerine yazdığım bir yazıda “SP’nin 29 Mart’ta yüzde 5 civarında bir oy alması şaşırtıcı olmayacaktır. Böylesi bir oran AKP’yi de çok fazla rahatsız etmez” diye yazmıştım. Evet SP yüzde 5’i biraz aştı, ancak ben yanıldım, zira bu oran bile AKP’yi rahatsız etmeye yetti.
Neden böyle olduğunu izah etmek için yine aynı yazının sonuç paragrafını alıntılamak istiyorum: “AKP’yi düşüşe geçirecek yegane gücün SP olduğuna inananlar yanılıyorlar. Bana göre SP, AKP’nin ayağına ilk çelmeyi takacak parti değil de eğer bir gün AKP yere düşerse bu durumdan en fazla yararlanacak parti olacaktır. O günün 29 Mart olduğunuysa düşünmüyorum.”
Evet yanılmışım, o gün 29 Mart’mış. Her ne kadar birileri ısrarla aksini kanıtlamaya çalışsa da iktidar partisi yerel seçimlerde çok ciddi bir yara aldı. Bununla birlikte bu sonuçta SP’nin aldığı oyun belirleyici olduğunu, yani ilk çelmeyi SP’nin taktığını düşünmüyorum. Bazı yorumcuların “AKP’nin oyları en fazla SP’ye gitti” demelerine bakmayın, AKP yüzde 40’ı çok aşsaydı bile SP muhtemelen aynı oranı tuttururdu.
Yine yukarıdaki alıntıya dönecek olursak, AKP artık yere düşmüş durumda ve büyük olasılıkla bundan en fazla istifade edecek olan SP’dir. Bu bakımdan Kurtulmuş’un “AKP’nin alternatifi biziz” tespitini hiç de yabana atmamak gerekiyor. Eğer onun liderliğindeki SP, Milli Görüş’ü 21. yüzyıla uyarlayabilir ve “çoğulcu, demokratik ve sivil” bir İslamcılığı hayata geçirebilirse AKP’yi ciddi manada sarsacaktır. Bu noktada elindeki en büyük koz, AKP’nin iktidarda yaşadığı yozlaşma ve çürüme süreci, diğer bir deyişle yolsuzluk iddiaları olacaktır.
SP’nin önündeki en büyük engelse, dün olduğu gibi yarın da, kendi tabanının AKP’ye karşı kardeşlik duygularını sürdürecek olmasıdır. FP’nin kapatılmasının ardından Milli Görüş AKP ve SP olarak iki parti ortaya çıkarınca ülkenin dört bir yanında aileler, arkadaş grupları vs. de ikiye bölünmüştü. Birçok kişinin durumu “gönlü SP’de ama aklı AKP’de” olarak tanımlanabilirdi. İşte Kurtulmuş ve ekibi, kendilerine ilgi gösterenlerin kalplerine ek olarak zihinlerini de kazanabilirlerse 1990’ların RP’sini andıran bir parti ortaya çıkarabilirler.