Rojava: Türklerin kuzeyi, Kürtlerin batısı
.
Kürtler bu bölgeye “Rojava”, yani “batı” diyor, diğer bir deyişle “Batı Kürdistan” veya “Suriye Kürdistanı”. Bizdeyse tıpkı bir zamanlar Irak Kürdistanı için tercih edildiği gibi, “Kuzey Suriye” veya “Suriye’nin kuzeyi” tamlamaları kullanılıyor. Bundan bir yıl önce Rojava’da, Abdullah Öcalan ve PKK çizgisine yakın olan PYD adlı örgüt bazı yerleşim birimlerinde hâkimiyetini ilan edince Türkiye’de tam bir şok yaşanmıştı. Öyle ki, bir süredir hazırlanmakta olan ve Öcalan’ı merkeze alan “çözüm süreci”ne bu nedenle erken start verildiği ileri sürüldü. Bugün Rojava yine, bu sefer PYD’nin askeri kolu olarak görünen YPG ile Nusra Cephesi ve diğer radikal İslamcı gruplar arasındaki çatışmalar nedeniyle gündemde.
Bu yazıda, an itibariyle YPG’nin daha baskın göründüğü bu çatışmaları üç farklı açıdan ele almak ve yol açabileceği sonuçları tartışmak istiyoruz:
Kürtlerin birliği: El Kaide çizgisine yakın muhalif grupların saldırıları ilk aşamada Suriye Kürtlerini bir araya getirdi. Serekaniye’de (Resulayn) gösterdiği performans nedeniyle YPG’ye çok yoğun katılımlar olduğu söyleniyor. (Bu konuda Mutlu Çiviroğlu’nun şu yazısında ayrıntılı bilgiler var: http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/turkiyenin-dostu-komsu-kurdistanlar-28470 )
Rojava’daki çatışmalar, son yazımızda (http://www.rusencakir.com/Kurtler-birlesirken/2067 ) da vurguladığımız gibi diğer ülkelerdeki Kürtleri de seferber etti. Buralarda yürütülen kampanyalardan Rojava’nın bir tür “Kürtlerin Filistini” hâline geldiğini görüyoruz. Sayıca en az oldukları Suriye’de bile bu denli inisiyatif almaları Kürtlerin bölgede artık kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız bir aktör olduğunu kanıtlıyor. Baas/Esad rejimi ister yıkılsın, ister yıkılmasın, Kürtlerin bundan böyle Suriye’de belli ve güçlü bir statüye sahip olacaklarını söyleyebiliriz.
Baas/Esad rejiminin geleceği: Rojava’daki çatışmaların en çok Şam yönetimini memnun ettiği muhakkak. Bu yüzden bazı Suriyeli muhalifler PYD’yi Esad ile işbirliği yapmakla suçlayabiliyorlar. Ancak bu abartılı bir suçlama gibi gözüküyor. Çünkü PYD, Şam ve muhalif gruplardan bağımsız “üçüncü bir yol” tutturma iddiasında. Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) içindeki (ve hâlen çatıştığı) radikal İslamcı unsurları gerekçe göstererek katılmayı reddediyor. Yani El Kaide çizgisindeki güçler dışlanırsa Kürtlerin muhalefete yakınlaşması mümkün olabilir ancak Suriye muhalefetinin birçok bileşeni ve onlara destek veren bazı bölgesel güçler bu seçeneğe (en azından şimdilik) sıcak bakmıyorlar. Sonuç olarak YPG ile radikal İslamcı gruplar arasında şu ya da bu şekilde barış olmazsa Esad’ın memnuniyetinin katlanarak artacağı muhakkak.
Türkiye’nin güvenliği: Rojava’da PYD/YPG’nin öne çıkmasının Ankara’yı hayli tedirgin ettiği açık. Öncelikle, sınırında yeni bir Kürt devlet oluşumunun Türkiye’nin kırmızı çizgilerini ihlal anlamına geleceği vurguları dikkat çekiyor. Ancak hükümeti esas olarak, bu çatışmaların Baas/Esad rejiminin ömrünü uzatacağı gerçeğinin kaygılandırdığını düşünüyorum. Ankara’dan şu ana kadar hep PYD/YPG’ye yönelik uyarı ve gözdağlarının gelmiş olması, buna karşılık El Kaide’ye yakın silahlı gruplara pek laf edilmemesi de dikkat çekici. Öte yandan kendi ülkesinde Öcalan’ı ve dolayısıyla PKK’yı merkeze alan bir çözüm süreci yürüten hükümetin, Suriye’de Öcalan/PKK çizgisindeki yapılarla hasmane ilişkiler içinde olması garip. Eğer Türkiye’deki çözüm süreciyle Rojava’daki Kürt inisiyatifi arasında belli bir koordinasyon sağlanabilirse, Ankara’nın birçok endişesinin giderilebileceğini söyleyebiliriz.
PYD/YPG ile El Kaide’ye yakın gruplar arasındaki çatışmaların Batı’da yol açtığı ve açabileceği sonuçlara bir başka yazıda değinmek üzere.