Rakipleri ve hatta düşmanları Erdoğan’a çalışıyor
.
Önce birkaç tespit:
1) Erdoğan “tek adam” oldu veya olmaya doğru gidiyor;
2) Erdoğan ülkenin gündemini tek başına belirliyor, muhalefetin tümü de ona ayak uydurmaya çalışıyor;
3) Erdoğan kürtaj, idam gibi konuları, uygulamaya niyeti olmamasına rağmen gündem değiştirmek veya seçmen desteğini artırmak için bilinçli bir şekilde tartışmaya açıyor;
4) Zaten Erdoğan bütün adımlarını 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşünerek, oyların yüzde 50’den fazlasını garantilemek için atıyor;
5) Erdoğan bu nedenle MHP tabanının hoşuna gidecek söylemlere başvuruyor;
5) Erdoğan kafasındaki birçok şeyi gerçekleştirmeyi 2014 sonrasına ertelemiş durumda...
Muhaliflerinin Erdoğan’a katkıları
Bu tespitlerinin hepsinde özne Başbakan Erdoğan. Bunların hemen hepsi, Erdoğan’a mesafeleri ne olursa olsun, sevsinler veya nefret etsinler kamuoyunun büyük çoğunluğu tarafından doğru kabul ediliyor. Hatta birçok kişi, çevre ve odak AKP iktidarına karşı muhalefetlerini/mücadelelerini bu tespitler ekseninde sürdürmeye çalışıyorlar. Ve çok büyük bir yanlış yapıyorlar.
Cuma günkü yazımda Erdoğan’ın “tek adam” olduğu tezine neden katılmadığımı yazdıktan sonra AKP muhalifi (hatta bir kısmı düşmanı) bazı okurlardan sert tepkiler aldım. Örneğin “mutlak iktidar” sahibi olmadığını söylediğim için Erdoğan’ı koruyup kolladığımı öne sürdüler. Galiba Erdoğan’ın otoritesini ne kadar geniş gösterirlerse onu o kadar kolay “otoriter” olmakla suçlayabileceklerini ve bu yolla halk desteğini azaltabileceğini düşünüyorlar. Halbuki bir liderin güçlü olması illa otoriter olduğu; otoriter olması da halk tarafından sevilmeyeceği anlamına gelmez. Sonuçta Erdoğan’ı “tek adam” göstererek “sert” muhalefet yaptıklarını sananların aslında onun gücünü daha da artırdıklarını kolaylıkla söyleyebiliriz.
Gündemi kim belirliyor?
Erdoğan’ın ülke gündemini tek başına belirlediği ve tüm muhalefetin ona göre tavır belirlemeye çalıştığı tespiti de “doğru bilinen yanlışlar”dan bir başkası. Aslında Kürt siyasi hareketini saymazsak bu tespit pek yanlış gözükmüyor. Ama son dönemde birçok durumda ilk hamlenin (bunun en son ve dramatik örneği açlık grevleridir) Kürt hareketinden geldiğini, hükümetinse bunları savuşturmaya çalıştığını görüyoruz.
Bu savuşturma çabaları sırasında Başbakan’ın ve iktidar partisinin bazı geri adımlar attıklarına tanık oluyoruz. Dün Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu bu geri adımların esas nedeninin “Kürt sorunuyla başetmekteki başarısızlık” olduğunu yazdı ki haklıydı. Bununla birlikte gerek sevenleri, gerek rakipleri ve hatta düşmanları, Erdoğan’ın bu geri adımlarını bir başarısızlık sonucu sürüklenme değil de iyi çalışılmış bir stratejinin aşamaları olarak görmek ve göstermekte ısrarcılar.
Tam da bu noktada 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri imdatlarına yetişiyor. Seveni, sevmeyeni ve nefret edeniyle birçok kişi Erdoğan’ın, özellikle Kürt sorunundaki tıkanıklığı aşmakta zorlandığı için bunun doğurabileceği sıkıntıları en aza indirme yolunda attığı zorunlu (geri) adımları onun Çankaya hesaplarıyla irtibatlandırıyor ve bu yolla kendisini büyük ölçüde rahatlatıyorlar.
Son bir not: Başbakan’ın idam cezasını geri getirme konusunda samimi olduğunu, ancak parti içinden çok ciddi uyarı ve ikazlar geldiği için (en azından şimdilik) frene bastığını düşünüyorum. Sanıyorum idam konusunu çok geçmeden, yeniden ve daha nitelikli bir şekilde tartışma imkanımız olacak.
Açlık grevlerinde akıl ve vicdan dengesi
Hasan Cemal Milliyet’te yine bizi kıskandıracak bir işe imza attı ve Mesut Barzani ile görüştü. Bakalım devamında başka hangi röportajlar gelecek. Neyse, Barzani’nin “Açlık grevleri artık sona ersin. Mesajlar verildi, alındı. Buna karşılık devlet de olumlu bir cevap versin” sözleri son derece isabetli olmuştur. Açlık grevi kararını veren Kürt hareketinin yöneticileri ve bunu hayata geçiren mahpusların rasyonel düşünüp, gelinen pozitif noktayı değerlendirirek eyleme son vermeleri son derece doğru olacaktır. Tabii buna paralel olarak başta Başbakan olmak üzere hükümet ve iktidar partisi yöneticilerinin de üsluplarını gözden geçirip insani ve vicdani bir yaklaşımı öne çıkartmaları şart.
Eğer bu akıl ve vicdan dengesini kuramazsak hep birlikte kaybedeceğiz.