Pozitif ayrımcılıktan önce negatif ayrımcılığa dikkat
.
Kürt sorunu nasıl çözülmez?/2
Hürriyet yazarı İsmet Berkan’ın Kürtlere pozitif ayrımcılık uygulanması önerisi giderek büyüyen bir tartışmayı başlattı. Bu öneriyi değerlendirmeye geçmeden önce söz konusu tartışmada beni rahatsız eden bir hususu vurgulamak istiyorum.
Şöyle ki daha önceki birçok benzer örnekte de yaşandığı gibi bu tartışmada Kürtlerin kendileri yok, varsalar bile sesleri duyulmuyor. Sonuçta “Türkün Türke propagandası” gibi, Türklerin kendi aralarında Kürt sorununu çözmeye çalışması gibi garip bir durumla karşı karşıyayız.
1) Büyük medyada güçlü bir Kürt varlığından söz etmek mümkün değil. Varolanlar ya Kürt kimliklerini öne çıkarmıyor ya da çalıştıkları mecralarda önleri açılmıyor. Televizyon tartışmalarında, aktif siyasetle uğraşan isimlerin dışında Kürt aydınlarının sayısının sınırlı olmasının suçu herhalde Kürtlerde olmasa gerek.
2) Kürt sorununun nasıl çözüleceği üzerine süregelen tartışmaların odağında Kürtlerin ne beklediği/istediğinden ziyade Türklerin Kürtlere ne önerdiği, kendi kırmızı çizgilerini nereye kadar esnetebileceği yer alıyor.
Halbuki devir çoktan değişti. Kürtler figüran olmaktan çoktan çıktılar. Önkabul ve önyargılardan alabildiğine arınmış bir şekilde belli bir müddet Güneydoğu’da bulunduğunuzda, Kürtlerin artık pekçok eşiği aşmış olduğunu ve kendilerine bahşedilecek lütuflarla tatmin olmayacaklarını net bir şekilde görebilirsiniz. Diğer bir deyişle, bu saatten sonra Kürtlerin dahil olmadığı, hele onlara rağmen ilerleyen hiçbir süreç Kürt sorununu çözemez, tam tersine derinleştirir.
Ayrımcılığın türleri
Berkan’ın Kürtler pozitif ayrımcılık uygulanması önerisini önemsiyor ve ana hatlarıyla benimsiyorum. Ama bundan önce Kürtlere yönelik negatif ayrımcılığa son vermek şart. Biliyorum birçok kişi “Ne ayrımcılığı, Kürtlerin önü sonuna kadar açık” diye itiraz edecekler. Haksızlar. Kürtlere yönelik ayrımcılık hep vardı ve halen büyük ölçüde sürüyor. Tek bir örnek gerekse, bu yazıda sözünü ettiğimiz tartışmanın merkez üssü görünümüdeki Hürriyet Gazetesi’nin hâlâ “Türkiye Türklerindir” logosuyla çıkıyor olmasını verebilirim.
Eğer Türkiye’yi etnik kökenleri ne olursa olsun herkesin ülkesi yapmak istiyorsak her türlü ayrımcılığın önüne geçmemiz şart. Örneğin “pozitif ayrımcılık” önerisinin önemli bir ayağını üniversiteye girişte Kürt kökenli öğrencilere bazı ayrıcalıklar tanınması oluşturuyor. Buna gelmeden önce, ülkenin dört bir tarafındaki üniversitelerde okumaya çalışan Kürt gençlerine yönelik negatif ayrımcılıklara karşı duyarlı olmak gerekiyor. Okullardaki hoyrat disiplin cezalarını bir kenara koyalım, içlerinde o kadar çok polis tarafından sudan sebeplerle gözaltına alınmış, bu esnada devlet için çalışmaya zorlanmış, tutuklu kalmış, hatta mahkum olmuş genç var ki!
Uyarı mı, tehdit mi?
“Kürtlere pozitif ayrımcılık” önerisine itiraz edenler, bu tür bir uygulamanın Kürt sorununu çözmek bir yana “Türk sorunu” çıkarabileceğini ileri sürüyorlar. Açıkçası bu itirazın bir uyarı mı, yoksa tehdit mi olduğu belirsiz. Ama şunu biliyoruz: Özellikle hükümetin Kürt açılımını başlatması üzerine birbirinden farklı kişi ve gruplar “aman Türk sorunu çıkmasın” diye ortaya atılıp açılıma hiçbir katkıda bulunmadılar; hatta içlerinden onu sabote etmek için ellerinden geleni yapanlar da çıktı.
“Türk sorunu çıkar” uyarısında bulunanların bir “iç çatışma” riskine dikkat çektikleri muhakkak. Evet, Kürt sorununu varoldukça bu risk de hep sürecektir. Özellikle çözüm yaklaştıkça, çözümsüzlükte ısrar edenler bu potansiyeli harekete geçirmek isteyeceklerdir.
Eğer “Türk sorunu çıkar” diyenlerin amacı tehdit değil de samimi bir şekilde uyarıysa, kendilerine düşen, o çok yakından bildiğimiz ve esas olarak çoğunluk olmaktan kaynaklanan kibirlerinden sıyrılmaları ve Kürtlere karşı ayrımcı davranmaktan vazgeçmeleridir.