PKK ne yapmak istiyor?
.
Öncelikle, Kastamonu’daki saldırıyı PKK dışındaki herhangi bir gücün gerçekleştirmiş olabileceğini düşünmüyorum. Zaten fazlasıyla zorlama komplo teorilerini bir kenara bırakacak olursak, olayın ardında PKK’nın bulunduğu yolunda genel bir mutabakatın oluştuğunu da görüyoruz. Bununla birlikte, büyük bir çoğunluğun benimser göründüğü “PKK’lı ama örgüt merkezinden bağımsız hareket eden militanlar” tezi bana fazla makul görünmüyor.
Aslına bakılacak olursa PKK tarihinde sözünü ettiğimiz tezin geliştirilmesini mümkün kılan nice olay yaşandı. Hatta Abdullah Öcalan başta olmak üzere, değişik dönemlerde değişik PKK yöneticileri genel olarak geniş kamuoyunu fazlasıyla rahatsız eden bazı sansasyonel eylemlerin kendi bilgileri dışında kotarılmış olduğunu itiraf ettiler. Yine de bu “itiraf”ların ne derece samimi olduğu kuşkuludur. Kaldı ki PKK yöneticilerinin, ummadıkları sonuçlara yol açan kimi eylemler için “bize haber vermediler ama bizimkiler yapmış” demelerinin bir yerden sonra hiçbir anlamı yok.
PKK’nın, içindeki bazı grupların merkezden bağımsız eylemler yapabildiği bir örgüt olduğu doğrudur. Yine PKK’nın, en azından bazı kollarının, kimi iç ve dış güç odaklarının sızıp yönlendirmesine son derece açık olduğu da doğrudur. Ama bütün bunlara rağmen Başbakanlık konvoyuna saldırının örgütün merkezinin bilgi ve onayı, hatta talimatı kapsamında gerçekleştirilmiş olduğu kanısındayım.
Misillemeden öte
Peki PKK bu saldırıyı neden yapmış olabilir? Hiç kuşkusuz akla ilk olarak, son günlerde yoğunlaşan bazı askeri operasyonlar ve Tunceli’de 7 militanın öldürülmesi geliyor. PKK’nın defalarca ilan etmiş olduğu “ateşkes”, “eylemsizlik” ve “çatışmasızlık” kararlarının, yine örgüt tarafından, genellikle “misilleme” gerekçesiyle delindiğine tanık olduk. Bu sefer de öyle olacağa benzer.
Ama bunun sıradan bir “misilleme” olduğunu düşünmek yanlış olacaktır. Her şeyden önce seçilen hedef son derece sembolik: Her ne kadar kendisi aralarında olmasa da Başbakanlık konvoyu. Hedef sembolik olunca misillemenin ötesinde bir amaç aramak gerekecektir. Bu bağlamda iki noktanın altını çizmek istiyorum:
1) Gerek çok güçlü bir aday listesi çıkarması, gerekse YSK vetosuyla bütün ilgileri üzerine toplaması nedeniyle son günlerde Kürt siyasi hareketi denilince akla esas olarak BDP gelmeye başladı ve PKK hayli gölgede kaldı. Dolayısıyla son saldırıyı, PKK’nın kendini hatırlatması, kendisinin şu ya da bu şekilde dışlanmasına yanaşmayacağının ilanı olarak görebiliriz.
2) İlk bakışta bu saldırının, devletle düzenli bir şekilde görüşen Öcalan’ı zor durumda bırakabileceği düşünülebilir. Fakat son avukat görüşmelerinden dışarıya yansıyanlara bakıldığında Öcalan’ın görüşmelerin gidişatından pek memnun olmadığı ve PKK kartını hep elinde tuttuğu anlaşılıyordu. İşte PKK bu saldırıyı pekala Öcalan’ın elini güçlendirmek için yapmış olabilir.
İpotek kalkmıyor
PKK’nın bu tür beklenmedik ve aşırı ölçüde sansasyonel saldırıları düzenlemesinden en büyük zararı hiç kuşkusuz tüm Türkiye görüyor. Zaten kırılgan olan “iç barış”ı iyice tehlikeye atan bu saldırıların yasal Kürt siyasi hareketini de çok zor durumda bıraktığı da ortadadır. Kürt sorunuyla ilgili olarak gözler sandığa çevrilmiş ve 12 Haziran’dan sonra oluşacak olan BDP Meclis Grubu’nun performası merakla beklenirken, PKK, bu saldırıyla, yasal hareket üzerindeki ipoteğini kaldırmaya kolay kolay razı olmayacağını bir kere daha göstermiş oldu. Bakalım 12 Haziran’da seçilecek olan BDP destekli adayların bu ipoteği kaldırmaya güçleri yetecek mi?