PKK’ın hedefi AKP mi?
.
Başlıktaki soruya Başbakan Erdoğan hiç tereddütsüz “kesinlikle evet” diye cevap verecektir, zaten veriyor. Hükümetin ve iktidar partisinin önde gelen isimleri de hiç kuşkusuz kendisiyle aynı görüşü paylaşıyorlar. Ve doğal olarak iktidar partisine yakın çevreler, örneğin medya kuruluşları ve gazeteciler de, PKK’nın son dönemde eylemlerini yoğunlaştırmasının ardında AKP hükümetini devirmeye yönelik büyük bir proje görüyor ve ülke içinden ve dışından birçok odağı “PKK’nın müttefiği”, hatta daha ileri giderek “PKK’yı yönetip yönlendiren güçler” olarak tanımlıyorlar.
Yaklaşımlarının yanlış olduğunu, bu yanlıştan hareketle de PKK’ya karşı mücadelede yanlış stratejiler geliştirdiklerini düşünüyorum. PKK’nın ilk sarsıcı eylemleri olan Eruh ve Şemdinli baskınları 15 Ağustos 1984 günü yaşanmıştı. O günden bu yana Türkiye çok sayıda hükümet, başbakan, iktidar partileri gördü. Eğer yakın tarihimiz objektif bir şekilde irdelenirse, birçok siyasi parti ve liderin Kürt sorunu ve buna bağlı olarak PKK sorununu çözme iddiasıyla iktidara geldiklerini ve esas olarak da bu iddialarını gerçekleştiremedikleri için iktidardan düştüklerini görülür ki bazı parti ve liderlerden bugün herhangi bir iz kalmamış olması da ayrıca manidardır. Yine yakın tarihimize baktığımızda iktidardaki her parti ve liderin, PKK’nın esasında kendilerini hedef aldığı tezini sık sık işlemiş olduğunu hatırlarız. Ne var ki bu partiler ve liderler zirveden düştükten sonra da faaliyetlerini sürdürüyor olması, örgütün hedefinin “hükümet”ten öte bir şey olduğunu bizlere göstermektedir.
PKK’nın AKP’ye bakışı
AKP’nin iktidara geldiği tarihten bugüne PKK’ya en azından “sempatik” bakan çok sayıda kişiyle görüşme imkanım oldu. Öte yandan gerek Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin notlarını, gerekse PKK’yı yöneten isimlerin vermiş olduğu çok sayıda röportajı okudum. Örgütün ve Öcalan’ın AKP ve Erdoğan’a bakışlarının, tıpkı daha önceki hükümetler ve başbakanlara olduğu gibi, inişli-çıkışlı bir grafik izlediğini düşünüyorum. Bu noktada AKP’ye yakın bazı gazeteciler tarafından “tartışmasız doğru” olarak görülen bir hususa itirazlarımı kayda geçirmek isterim. Onlara göre Öcalan ve PKK, seçimle işbaşına gelmiş olan AKP ve Erdoğan yerine TSK’yı muhatap olarak görmekte ve buna bağlı olarak “derin devlet”le (diğer bir deyişle Ergenekon’la) işbirliği imkanları aramakta ve zorlamaktadır. Öcalan’ın ve bazı PKK yöneticilerinin kimi sözleri bu önermeyi doğrular gözükmekle birlikte birçok kez de, tam tersine esas olarak ve bazen sadece hükümete seslenmeye çalıştıklarını görüyoruz. Özellikle açılımın ilk günlerinde bu yaklaşım baskındı, fakat Habur’dan sonra hükümetin ayağının frene gitmesiyle ve özellikle de KCK operasyonlarıyla birlikte örgüt ve Öcalan hükümete alenen cephe almaya başladı. Kısacası PKK’nın hükümete yönelik stratejilerini esas olarak hükümetin PKK’ya yönelik stratejilerinin belirlediğini söylemek daha isabetli olacaktır.
Gül’ü de gölgeliyor
AKP’lilerin PKK’yı sadece kendilerine karşıymış gibi algılamaları çok vahim sonuçlara yol açabilir. Başbakan Erdoğan son terör eylemlerinin tırmanmasının arifesinde, özellikle MHP’nin partisi ve hükümetini PKK ile irtibatlandırılmasına duyduğu öfkenin de etkisiyle, CHP, MHP ve BDP’yi Kandil ve İmralı ile birlikte aynı cephede tarif ediyordu. (Bu arada başta İsrail olmak üzere, dış politikada sorun yaşanan bazı ülkelerin PKK’yı taşeron olarak kullandığı imalarının defalarca seslendirildiğini de unutmayalım.)
Erdoğan’ın, peş peşe yaşanan terör saldırılarının ardından tüm partilere birlikte hareket etme çağrısı yapmasını beklerken bu yanlış tutumunu sürdürdüğünü görüyoruz. Onun bu ısrarının Cumhurbaşkanı Gül’ün çabalarını da hayli gölgelediği ortadadır.
Evet TBMM’de grubu bulunan partilerin içinde yaşadığımız krizden ortak bir çıkış yolu bulabilmelerinin imkansız olduğu ortada. Fakat iktidar partisinin, bütün zorluklara rağmen, bu imkansızlığı gerçeğe dönüştürme yolunda gayret sarf etmesi daha doğru olacaktır.