PKK hakkında doğru bilinen yanlışlar 6
.
“Silvan saldırısı, 1993’teki Bingöl saldırısına benziyor”
Başbakan Erdoğan değişik vesilelerle Silvan saldırısının sıradan olmadığına vurgu yaptı. 13 askerin şehit olmasıyla sonuçlanan bir saldırının “sıradışı” olduğu muhakkaktır ama Silvan olayını, 1993’te 33 erin şehit edildiği Bingöl saldırısına veya yakın dönemdeki Dağlıca ya da Aktütün gibi karakol baskınlarına benzetip, bu saldırıyla birlikte Kürt sorununda yeni bir dönüm noktasına girildiğini ilan etmek, nihayet, bu tespite bağlı olarak köklü strateji değişikliklerine gitmek (ya da gitmeye çalışmak) bana doğru gibi gözükmüyor.
Evet Silvan’da yaşananlar insani açıdan son derece önemi ve hüzün vericidir. Fakat şu ya da bu nedenle Silvan saldırısının stratejik önemini abartmak yeni kayıplarının önünü almaya yardımcı olmayacağı gibi kayıplarımızın ve buna bağlı olarak acılarımızın daha da artmasına neden olabilecektir.
Bingöl, Dağlıca ve diğerleri
PKK’nın tarihine baktığımızda bazı saldırılar gerçekten birer “dönüm noktası” işlevi görmüştür. Başlığa çıkardığımız Bingöl saldırısı bu konuda en çarpıcı örnektir. 1993’te silahsız 33 erin katledilmesi PKK’nın ikna yoluyla silahsızlandırılabileceği yolundaki tüm beklentileri yerle bir etmiş ve hemen ardından ülke çok kanlı bir çatışma ortamına sürüklenmişti.
Yakın dönemden bir örnek olarak 2007 Ekim ayı sonlarına doğru gerçekleşen Dağlıca baskınını verebiliriz. PKK’nın bu saldırıyı, TSK’nın Kuzey Irak’a bir kara harekatı düzenlemesi, hatta Ankara’nın Irak’taki Kürt yönetimine bir tür savaş açması için tezgahlamış olduğu yönünde ciddi işaretler var. Fakat hükümet, bütün eleştirilere rağmen kara operasyonunu geciktirdi; ertesi yıl Şubat ayında yapılan harekatın hem alanı, hem süresi kısa tutuldu. Diğer bir deyişle PKK’nın hesapları tutmadı. PKK’nın tam bir yıl sonra gerçekleştirdiği Aktütün baskınıyla da benzer bir hesap yaptığı, ama Dağlıca’da olduğu gibi o sefer de hayalkırıklığına uğradığı söylenebilir.
7 Aralık 2009’da Tokat Reşadiye’de, 31 Mayıs 2010’da İskenderun’da ve nihayet genel seçimlerin hemen öncesinde Kastamonu’da düzenlenen saldırılar da PKK’nın şiddet eylemlerini ülkenin batısına taşıma stratejisinin birer örneği oldukları için geniş yankı buldu. Ancak bunların hiçbiri tek başına “dönüm noktası” olarak tanımlanmayı hak etmiyordu.
Üç faktör
Silvan’da, yukarda verdiğimiz örneklerde olduğu gibi, olayların gidişini köklü bir şekilde değiştirmek amacıyla önceden planlanmış, uzun süre üzerinde çalışılmış bir saldırının yaşandığını düşünmüyorum. İster çok planlı, ister tamamen kendiliğinden gelişmiş olsun 13 askerin şehit olduğu bir saldırının ülke genelinde şok etkisi yaratması son derece doğaldır. Fakat Silvan saldırının stratejik değerinin üç faktör nedeniyle birkaç kat artmış olduğu kanısındayım. Bunlar:
1) Seçimlerden AKP ve BDP’nin zaferle çıkmış olmasından rahatsız olan çevreler, henüz dinmemiş olan öfkelerini bu saldırı üzerinden akıtmaya çalıştılar;
2) Habur olayıyla birlikte açılımı askıya almış olan ve o tarihten itibaren kendine yeni bir yol haritası çizememiş olan hükümet Dağlıca, Aktütün gibi stratejik olarak daha vahim olan saldırıların ardından göstermiş olduğu soğukkanlılığı bu sefer tam olarak sergileyemedi;
3) Öcalan’ın saldırıdan birkaç gün önce “devletle anlaştık, barış konseyi kuracağız” gibi iddialı bir çıkış yapmasıyla umuda kapılmış olan barış yanlıları bu saldırıyla tek kelimeyle gafil avlandı. Nitekim birkaç gün öncesine kadar en iyimser yorumları yapan birçok isim birden alabildiğine kötümser oldu ve sert pozisyonlar alabildi. Hakkında doğru bilinen yanlışlar” konusunu böylece noktalıyoruz. Yarın “ne yapmalı?” sorusu etrafında görüşlerimizi dile getirmek istiyoruz.