Peki şike davası ne olacak?
.
Birkaç atıf dışında şike soruşturması konusunda doğrudan görüş belirtmemeye dikkat ettim. Bunun birkaç nedeni var: Öncelikle Galatasaraylı olduğunu deklare etmiş birisi olarak, kendi kulübümün dahil olmadığı, en büyük rakibimizin baş zanlı olduğu bir dava hakkında konuşmayı ahlaki açıdan sorunlu gördüm. İkincisi, zaten olay çok karmaşıktı, iddianame de benzer büyük davaların çoğunda olduğu gibi kafa karışıklığımızı gidermek yerine daha da artırdı. Üçüncü neden, medyada şike davasını dillerine dolayan, daha açıkçası bunun rantını yiyen kişilerdir. İnsan onlarla aynı mesleği yapmaktan utanıyor ve refleks olarak onların boy gösterdiği konu ve alanlardan uzak durmaya çalışıyor.
Medya demişken, şike konusunda yaşanan ilginç bir gelişmeye dikkat çekmeden olmaz: O soruşturmaya kadar polis-özel yetkili savcılar-yargıçlar üçgeninde kotarılmış olan onca soruşturmayı kayıtsız şartsız desteklemiş, bu süreçlerde yaşanan bariz ihlalleri, sırf bu soruşturmalara gölge düşmemesi için görmezden gelmiş bazı meslektaşlarımız, işin ucu Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a dokununca kazan kaldırdılar. Ama bunu hemen yapmadılar. Bir süre beklediler ve Yıldırım’ın boyun eğmeyeceğine, taraftarların da kendisini yalnız bırakmayacağına iyice kanaat getirince onlar da “direniş cephesi”ne dahil oldular.
Yıldırım-taraftar kenetlenmesi
Halbuki başlangıçta çok kişi Yıldırım’ın bir şekilde pes edeceğini, Fenerbahçe kulübü ve taraftarlarının da onu iyice yalnızlaştırıp kendileri için yeni bir sayfa açacaklarını düşünmüştü. Bu soruşturmayı kotaranlar da benzer şekilde akıl yürütmüş olmalılar, ama çoğu kişi gibi onlar da kötü bir şekilde yanıldılar.
Fenerbahçe kolaylıkla yoksayılabilecek bir olgu olmadığı için, Yıldırım-taraftar kenetlenmesi doğal olarak birçok hesabı bozdu. Örneğin belli bir aşamada, kendisi de koyu bir Fenerbahçeli olan Başbakan Erdoğan devreye girdi. Bu noktada Erdoğan-Platini görüşmesinin son derece kritik olduğu anlaşılıyor. Ardından olayın birçok tarafı pozisyonunu değiştirdi, birbirlerine bağlı gözüken geri adımlar atıldı: Örneğin Fenerbahçe CAS’taki davasını geri çekti, yönetimin yenilemiş olan TFF dün açıkladığı tarihi kararı aldı.
Geriye bir tek sürmekte olan şike davası kaldı. Bu kararın, mahkemenin işini kolaylaştırdığı herhalde söylenemez. TFF’nın “şike girişimleri sahaya yansımadı” gibi gayet kesin bir değerlendirmede bulunmuş olmasının ardından mahkemenin sanıkları şikeden dolayı mahkum etmesi halinde işlerin iyice karışacağı ortadadır.
TFF’nin kararı yaklaşık bir yıldır süren ve tüm futbol sektörünü altüst eden krizi söndürür mü, belli olmaz. Fakat şu ana kadar yaşananlardan hareketle, Yıldırım ve ona sahip çıkan Fenerbahçeli taraftarların, dolayısıyla Fenerbahçe’nin galip çıkmasalar bile yenilmediklerini söyleyebiliriz.
Peki mağluplar kim? Liste hayli uzun...
Son not: Yazıya nokta koyduktan sonra Galatasaray yönetiminin özetle “Bu kararlar Türk kamuoyunun zekâsıyla alay etmek, adalet duygusunu hiçe saymak ve uluslararası kuralları görmezden gelmektir” şeklindeki TFF yönetimini istifaya davet eden açıklaması geldi. Haklı olabilirler ama olay çoktan haklılık-haksızlık ikilemini, hukuk çerçevesini aştı, tamamen siyasi bir zeminde seyrediyor. Bu aşamadan sonra Trabzonspor, Galatasaray gibi takımların itirazlarının gidişatı tekrar tersine çevirme imkanı ufukta gözükmüyor.
Yaşasın 1 Mayıs!
Taksim Meydanı’nda ilk 1 Mayıs’a 1976 yılında, 14 yaşında katılmıştım. 1977 ve 78’de de oradaydım. Çok uzun süre sonra geçen yıl 1 Mayıs’ta tekrar Taksim’e kavuştuk. Bir muciza gibiydi ve çok güzeldi. Maalesef bugün ABD’ye uçtuğum için Taksim’de olamayacağım. Bu sene Taksim’de en fazla ilgiyi, “anti-kapitalist Müslüman gençler”in çekeceği kesin gibi. Sol ile dindarların son derece geç kalmış bu buluşmasına aracılık ettikleri için onları özel olarak tebrik etmek istiyorum. Her iki taraftan gelen ve gelecek olan saldırılara kulak tıkamayı becerirlerse herkes için hayırlı olacak.
Başta emekçiler olmak üzere herkesin 1 Mayıs Bayramı’nı kutlarım. Nice bayramlara.