Onuncu yılında 11 Eylül (2)
.
Ankara-Washington-El Kaide üçgeni
11 Eylül’den bu yana geçen 10 yılda Türkiye’de neler olduğu sorusuna cevapları iki kategoride toplayabiliriz:
1) El Kaide’nin Türkiye’deki faaliyetleri ve devlet ile toplumun buna cevapları; 2) ABD’nin “terörle savaş” konspeti bağlamında ülkemizde yaşananlar.
El Kaide ve Türkiye sözcüklerini internette birlikte aradığınızda karşınıza ilk olarak 15 ve 20 Kasım 2003 günlerinde İstanbul’da iki sinagog, bir İngiliz bankası ve Britanya Başkonsolosluğu’na yönelik intihar saldırıları çıkacaktır. Haklı olarak “Türkiye’nin 11 Eylülü” olarak nitelendirilen bu saldırıların yıldönümlerinin oldukça sönük geçmesi, Türkiye’nin El Kaide gerçeğiyle yüzleşmeme iradesinin bir kanıtıdır. Bu yazıda bu yoksaymanın nedenleri üzerinde fazla durmak istemiyorum fakat 1 Mart 2003 günü Meclisi Irak’a asker yollama tezkeresini reddetmiş olan bir ülkenin topraklarında, “Irak’ın işgali” bahanesiyle böylesine acımasız saldırıların düzenlenmesinin fazlasıyla garip olduğunun altını çizmemiz şart.
15-20 Kasım eylemlerini düzenleyenler Afganistan’da Usame bin Ladin’le görüşmüş, ondan doğrudan talimat alan kişilerdi. Fakat dünyanın dört bir tarafında görüldüğü gibi Türkiye’de de El Kaide ile doğrudan ilişkisi olmayan fakat ilhamını ondan alan çok sayıda kişi, kimi hayli profesyonel, kimisi amatör eylemler düzenledi veya düzenlemeye kalkıştı. Buna bağlı olarak polis ve istihbarat birimleri düzenli olarak El Kaide ile bağlantılı veya ondan esinlenen kişilere yönelik operasyonlar düzenledi, düzenlemeyi sürdürüyor. Bunların da kamuoyunun fazla ilgisini çektiği söylenemez.
Geçen 10 yılda çok net bir şekilde şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de El Kaide çizgisi tutmadı, bundan sonra tutacağa da benzemiyor. Bunun hiç kuşkusuz en önde gelen nedeni AKP’nin 9 yıllık iktidarının ülkedeki muhafazakârları hayli tatmin etmesidir. Halbuki, her ne kadar “küresel cihad” gibi bir iddiaya sahip olsa da El Kaide’yi esas besleyen tek tek ulus devletlerin dindar vatandaşlarının talep ve beklentilerini yerine getirmemesidir. Zaten El Kaide son 10 yıl içinde küresel anlamda tutuk kalırken faaliyetlerini ulusal ve bölgesel davalara yoğunlaştırdı.
Kimi El Kaide sözcüleri, değişik vesilelerle arada sırada Türk devletini eleştirseler de Türkiye dindarlarını rejime karşı cihada davet etmediler, edemediler. Bu nedenle, El Kaide tarafından büyülenmiş kişilerin kısa sürede Türkiye’yi terk edip Afganistan, Irak gibi ülkelerdeki savaşlara katıldıklarını, oralarda ya bir intihar eyleminde ya silahlı çatışmada ya da iç çekişmeler nedeniyle hayatlarını kaybettiklerini öğrendik.
Mükemmel işbirliği
Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Küresel Terörizmle Mücadele Forumu” (Global Counterterrorism Forum) adıyla bir girişim başlatıldığını, bunun eşbaşkanlığını ABD ve Türkiye’nin yürüteceğini açıkladı. Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) (ki sonradan Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi adını aldı) eşbaşkanı olmasını dillerine dolayanlar için bunda pek şaşıracak bir yan yok.
BOP’u ciddiye almayan, bunun daha hayata geçirilemeden tedavülden kalktığına inanan biri olmama rağmen ben de bu son eşbaşkanlık haberine fazla şaşırmadım, çünkü BOP’u bilmem ama El Kaide ile mücadele konusunda Türkiye’nin son 10 yılda ABD ile mükemmel bir işbirliği yürüttüğünü biliyorum. Hatta şöyle bir cümle hiç de abartılı olmaz: ABD’nin El Kaide ile savaşında Türkiye en stratejik ülkelerden biri olmuştur.
Ne var ki bu işbirliğinin somut kanıtlarının çok azını medyada görebiliyoruz. Bunların en bilinen örneği Luai Sakka adlı Suriye uyruklu El Kaide militanının Antalya’ya gelecek olan bir İsrail turist gemisine saldırı hazırlığındayken yakalanmasıdır. (15-20 Kasım eylemcilerinin de yine Antalya’da bir İsrail gemisine saldırmak istediklerini ama başaramadıklarını biliyoruz.)
Bu arada Afganistan’dan Guantanamao’ya tutsak transferi için İncirlik üssü ve bazı Türk havaalanlarının kullanıldığı, bazı yabancı açık kaynaklardan yararlanan benim gibi bazı gazeteciler tarafından haberleştirildi. Daha önemlisi ve acısı, CIA’nin “casus uçakları”nın, adları açıklanmayan El Kaide zanlılarını dünyanın dört bir tarafında dolaştırırken sık sık ülkemize uğramış olduklarını da biliyoruz.
Ama özellikle Irak’ın işgalinden sonra, El Kaide’nin bu ülkeye militan yollamak için epey tercih ettiği Türkiye topraklarında kamuoyuna duyrulmayan son derece önemli operasyonlar düzenlenmiş olduğunu da biliyoruz. İlginçtir, bunlarla ilgili olarak Wikileaks’te yayınlanan Amerikan resmi belgelerinde hemen hemen hiçbir bilgi karşımıza çıkmıyor.
Ama gerçeklerin ortaya çıkmak gibi iyi bir huyları vardır. Dolayısıyla Türkiye’deki El Kaide gerçeğini tüm boyutlarıyla öğrenmek ve buradan hareketle daha verimli bir şekilde tartışabilmek için çok da fazla bekleyeceğimizi sanmıyorum.