Öcalan: Anayasanın kritik bölümlerini Numan Kurtulmuş ile Osman Can kaleme alsın
.
Türkiye’nin gündeminde yeni İmralı süreci, Paris suikastı ve öldürülen 3 PKK’lı kadının cenaze töreni var. Ankara’nın gündeminde de doğal olarak aynı konular, daha yoğun bir şekilde var. Dün Meclis’te hem AKP, hem BDP grup toplantılarını izleyip Başbakan Erdoğan ile BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ı dinledim; her iki partiden çok sayıda kişiyle sohbet etme imkanı buldum. Nasıl bir sonuca vardığım sorulacak olursa, tabii ki öncelikle, herkesin kabul ettiği gibi yeni İmralı süreci çok zor geçecek. Paris suikastı bunu çok açık bir şekilde gösterdi. Ama hiç tereddüt etmeden, sürece yönelik iyimserliğimin arttığını söyleyebilirim.
Çünkü gördüğüm kadarıyla PKK’nın silahsızlandırılması sürecinde rol alan aktörler, bunun her iki taraf için belki de son şans olduğunun farkında. Yine temel aktörler, sürecin başarıyla sonuçlanmasını istemeyen odakların ellerinden geleni yapacaklarını da çok iyi biliyor. Her ne kadar iktidar partisi Paris suikastinde “PKK içi hesaplaşma”yı, BDP de “Türk Gladyosu”nu işaret etse de, taraflar, tetiği kim çekmiş olursa olsun, olayın gerçek sorumlularının süreci sabote etmek isteyenler olduğunda anlaşıyor.
“4 partiyle yeni anayasa zor”
Bu bağlamda, telefonla görüştüğüm Mehmet Öcalan’ın, önceki gün ziyaret ettiği Abdullah Öcalan’ın “Derin güçler yine devrede. Herkes çok çalışmalı. Yoksa bunun ardından başka hamleler de gelebilir. Özellikle cenazelerde sağduyu hakim olmalı” şeklindeki uyarılarını aktarmak isterim. Zaten anladığım kadarıyla bu süreçte Öcalan’a tahmin edebileceğimizin ötesinde kritik bir rol düşüyor: Bir yandan her türlü etki ve manipülasyona açık olan Kürt siyasi hareketini, özellikle de PKK’yı aktif bir şekilde süreçte tutmak; diğer yandan bu hareketin kitle tabanının çözüm umudunu diri tutmak; öte yandan hükümetle belli bir güven ilişkisi tutturmak ve nihayet Türk kamuoyunun kaygı ve hassasiyetlerini gözetmek.
Öcalan’ın bu kaygı ve hassasiyetler nedeniyle, örneğin “demokratik özerklik” ısrarından vazgeçmiş olduğunu; benzer bir şekilde yeni anayasada “Kürt” tabirinin geçmesini de talep etmediğini öğrenmiştik. Dün Ankara’da bu konuyla ilgili olarak bir başka şey daha öğrendim: Yeni anayasada en temel sıkıntının Kürt sorunu nedeniyle yaşanacağını, 4 partili ortak komisyonun bu konuda uzlaşamayacağını düşünen Öcalan şöyle bir pratik çözüm önerisi geliştirmiş: Anayasanın Kürt sorunuyla ilgili bölümlerini, iktidar partisine son kongre öncesi katılmış olan ve yönetime giren iki isim, Has Parti eski Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can kaleme alsın.
Yeniden “analar ağlamasın” çizgisi
Sürece yönelik iyimserliğimin artmasının bir diğer nedeni dün Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmaydı. Yine ayrımsız tüm muhalefet partilerine çattığının, hazmı zor eleştiri ve suçlamalar yönelttiğinin; bazı sözlerinin insanları süreç hakkında karamsarlığa sevk etmesinin mümkün olduğunun farkındayım. Bununla birlikte, tıpkı ilk açılım döneminde olduğu gibi, Erdoğan’ın, asker-PKK’lı ayrımı gözetmeksizin tüm anaların acısınasahip çıktığını, yeniden “analar ağlamasın” söylemine döndüğünü görmek sevindirici ve ümit vericiydi.
Bir diğer ümit verici nokta, Erdoğan’ın her ne olursa olsun kesinlikle süreçten geri adım atmayacaklarının altını kalın çizgilerle çizmiş olmasıydı. Daha önceki deneyimler nedeniyle, özellikle Kürt siyasi hareketinin ve Kürt sorununun barışçı çözümüne inanan Türk demokratlarının Erdoğan’a epey bir ihtiyatla yaklaştıkları ortada. Olabilir, ancak süreç çok hızlı başladı ve taraflar burdan geri dönüşün isteseler de mümkün olmadığını idrak etmiş durumdalar.
Şimdi önümüzde üç PKK’lı kadının cenaze törenleri var. Eğer Türkiye bunu kazasız belasız atlatırsa, muhtemelen BDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Gültan Kışanak, DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile birlikte İmralı’ya görüşmeye gidecek ve böylelikle, iktidar partisinden etkili bir ismin saptamasıyla “Paris suikastini düzenleyenlere açık bir cevap” verilmiş olacak. Türkiye pekala bunu başarabilir.