Ne boyun eğiyor ne mücadele ediyor
.
AKP lideri Erdoğan’ın kapatma davasıyla içine girdiğimiz kriz sürecinde nasıl bir strateji izleyeceği tartışlırken genellikle RP lideri Necmettin Erbakan’ın 28 Şubat sürecinde izlediği tavır referans alınıyor. Erdoğan’ın, sistemin diğer güçlerine karşı taviziz bir mücadele vermesini isteyenler (ki bunlara “vur kurtul”cular diyebiliriz) Erbakan’ı hep “kötü örnek” olarak gösteriyorlar. Milli Görüş liderinin sisteme teslim olduğunu, buna rağmen partisini ve kendi siyasi geleceğini kurtaramadığını söylüyorlar. Buna karşılık “ver kurtul”cular olarak tanımlayabileceğimiz bir kesimse, Erbakan’ın savaşmamasının herkesin hayrına olduğunu, sonuçta AKP’nin de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının ürünü olduğunu ileri sürüyorlar. Yani hem “şeriatın kestiği parmak acımaz” deyip hem de “her işte bir hayır vardır” demeye getiriyorlar.
Erdoğan ile Erbakan kıyaslaması yapmaya geçmeden önce Erbakan’a haksızlık yapıldığını belirtmem gerekiyor. Milli Görüş liderinin 28 Şubat sürecindeki tavrını bir yazımda “ne boyun eğdi, ne direndi” cümlesiyle özetlemiştim. Yani Erbakan’ın “teslim olduğu”ndan hareketle yapılan değerlendirmeler baştan yanlış. Yaşayan siyasetçiler arasında “devletin bekası”nı her şeyin önüne koyan isimlerden biri olan Erbakan sırf iktidarını kaybetmemek uğruna gözünü karatacak biri olmadı. Ama aynı Erbakan’ın bazı güç odaklarının demokrasi dışı tezgahlarına ve ayak oyunlarına biat ettiği ve edebileceği de asla söylenemez. Özetle Erbakan “teslim olmuş” olsaydı bugün aktif siyasette de olurdu ve AKP’nin altındaki halıyı çekmek için aynı odaklarla işbirliği yapardı.
Erdoğan’ın son krizdeki tavrını bir yanıyla eski liderininkine benzetebiliriz: O da asla teslim olmuyor, boyun eğmiyor. Ama Erdoğan Erbakan’ın aksine hiç alttan almıyor; sorunların ve krizlerin adını koyuyor; bütün bunları kamusal alana taşıyor ve direniyor. 27 Nisan’dan, kapatma davasının açılmasından, Yargıtay bildirisinden ve nihayet türban kararından sonra hep dik bir AKP ve Erdoğan gördük. AKP’liler bunu “Diklenmeden dik duruş”
Olarak tanımlıyorlar. Halbuki Erbakan sanki hiçbir sorun yokmuş gibi davranır, kapalı kapılar ardında, örneğin askerlerin gönlünü kazanmaya çalışırdı.
Erdoğan hep bir direnç gösteriyor ama asla bir adım ileri gitmemeye de dikkat ediyor. Dava açıldığından beri yapılan gerekirse referanduma gidip partileri kapatmayı zorlaştıracak şekilde Anayasa’yı değiştirme; savunma vermeme; Anayasa Mahkemesi’nin yapı ve yetkilerini değiştirme; sine-i millete dönme; erken seçime gitme; türban kararını tanımama gibi radikal önerilere hiç itibar etmedi; edeceğe de benzemiyor.
Erdoğan’ın dünkü TBMM Grup konuşmasına bakalım: AKP lideri, TBMM’nin hiçbir vesayeti kabul etmeyeceğini söyleyerek giriş yaptı; ardından Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini nasıl aştığını uzun uzun anlattı ve nihayet yasama ve yürütme gibi yargının da bir şekilde denetlenmesi gerektiğini söyledi ve orada durdu.
Öyle acı bir fren yaptı ki bir kez daha “vur kurtul”cuların heveslerini kursaklarında bıraktı. Tabii bu arada Başbakan’ın hiçbir şey olmamış gibi davranmasını bikliyin “ver kurtul”cuların da hayal kırıklığına uğradığı kesindir.
Dur kurtul
Bir gazeteci olarak Erdoğan’ın dünkü konuşmasından çok fazla bir şey beklemiyordum. Somut bir şeyler söylemesinin mümkün olmadığını, ama nasıl bir üslup kullanacağının önemli olduğunu söylüyordum. Sonuçta tahminimden daha yumuşak bir Erdoğan’la karşılaştım. Hep bir ayağı frendeydi. Bununla birlikte, aşından beri “ver kurtul” ile “vur kurtul” arasında üçüncü bir yol olduğuna, olması gerektiğine inanan bir vatandaş olarak AKP liderinin beni şaşırtmasını ve krizden çıkış için bir kapı aralamasını umuyordum. Dün benim gibi “dur kurtul”cuların da hayal kırıklığına uğradığını düşünüyorum. Çünkü krizden çıkmanın yegane yolunun AKP-CHP, dolayısıyla Erdoğan-Baykal diyaloğu ve herkese hayal gibi gelecek ama, mutabakatı olduğuna inanıyorum. Ama dün Başbakan sıkıştığı anda CHP ve Baykal’a yüklenerek zaten çok zor görünen bu seçeneği rafa kaldırdı. Parti grubunu ondan sonra toplayan Baykal da hemen kendisine laf yetiştirerek bu illallah dedirten kavgayı iyice tırmandırdı.Bu gidişle AKP hakkında ne karar verilirse verilsin Türkiye rejim krizinden çıkamayacağa benziyor. 2008’i çoktan kaybetmiş durumdayız ama korkarım 2009’u da benzer bir akıbet bekliyor.
Son bir not: Erdoğan eskiden CHP’ye ek olarak “bir kısım medya”ya da yüklenirdi. Ne zamandır bu huyundan vazgeçmişe benziyor.