Nasıl oldu da 6’ya 5 oldu?
.
Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) çıkan ve “6’ya 5” kararının ülkeyi rahatlattığı söyleniyor ancak ortada çok ciddi bir sorun var: her ne kadar kamuoyunda genel olarak belli bir sempatiyle karşılanmış olsa da bu kararın açık bir toplumsal zemini olduğu söylenemez. Yani AYM üyelerinin, toplumdaki belli bir uzlaşma arayışı ve bu yoldaki çabalara bakarak değil -çünkü böyle bir şeyin olduğu pek söylemez- böyle bir uzlaşma ihtiyacından hareketle ve esas olarak ona bir zemin hazırlamak için böylesi çokanlamlı bir kararı oluşturduklarını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla bu karar AYM için çok riskli. Eğer siyasi aktörler AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın sıkıntılı bir yüz ifadesiyle verdiği uzlaşma mesajlarını kaale almaz ve bildikleri gibi hareket etmeye devam ederlerse bütün bunların sonucunda bugünkünden daha vahim bir siyasi kriz içerisine yuvarlanırsak, işte o zaman AYM töhmet altında kalabilir. Nitekim Erdoğan ve Baykal’ın ilk açıklamalarına baktığımızda, AYM’nin mesajlarının adreslerine ulaşmadığı, ulaşsa bile tam olarak anlaşılmadığına dair nice ipucu bulabiliriz. AKP’liler “hele bir gerekçeli karar açıklansın” diyerek zaman kazanmaya çalışıyorlar ancak “biz zaten hiçbir zaman laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmadık ki” diyerek Sacit Adalı dahil 10 AYM üyesinin oylarını kendilerine yönelik bir haksızlık olarak değerlendiriyorlar. CHP’lilerde sadece bu 10 oyun içeriğine bakıp, AYM’nin neden partiyi kapatma noktasına gelmediği üzerine kafa yormaya yanaşmıyorlar.
Devlet adamı olarak Erdoğan
Eğer bir “toplumsal uzlaşma”nın imkanlarını tartışacaksak öncelikle AKP ile CHP, dolayısıyla Erdoğan ile Baykal arasındaki (olmayan) ilişkileri masaya yatırmakta yarar var. Aslında daha dava açıldığı andan itibaren yegane çıkış noktasının, bu iki partinin aralarında belli bir diyalog ve uyum oluşturmalarıyla mümkün olduğu görülüyordu. Fakat AKP’nin köşeye sıkıştığını düşünen Baykal Erdoğan’ın kendisine gelmesi ve bir bakıma biat etmesini bekledi. Erdoğan ise birkaç cılız çağrı dışında çok da ısrarcı olmadı.
Peki neden? Son ana kadar Erdoğan’ın kapanma pahasına Baykal’a gitmek istemediğini düşündüm. Filmi geriye sarıp birtakım ayrıntılara daha dikkatli bakınca yanılmış olduğumu görüyorum. Anladığım kadarıyla AKP Lideri Baykal’a gitmedi, zira bizim dışarıdan sandığımız kadar ona muhtaç değildi. Baykal ile zaman kaybetmek yerine ısrarla dışa dönük olarak ılımlı bir strateji izledi, ancak bu arada çok yönlü ve derin bir kulis faaliyeti yürüttü.
Ve daha ilk andan itibaren o örtük stratejinin temelinde “6’ya 5” gibi o sihirli formülün (yani salt çoğunluk tarafından odak olarak görülmekle birlikte nitelikli çoğunluk oluşmadığı için kapatılmama) yattığını bugünden net olarak görebiliyorum. Bu noktada 21 Mayıs günü Vatan’da çıkan “Sihirli formül 6’ya 5 mi?” başlıklı yazımı hatırlatmak istiyorum. O yazının girişinde de söz ettiğim gibi, 20 Mayıs günü Başbakan Erdoğan’a yakın bir isim, benim kapatılma şıkkına kesin gibi bakmam üzerine şöyle demişti: “Yine de Mahkeme’den nitelikli çoğunluk çıkmama ihtimalini yabana atma derim.” Aradan yaklaşık bir ay geçtikten sonra aynı kişiyle bir başka ortamda karşılaşma imkanım oldu. Bu sefer AKP’nin kapatılmayacağından çok daha emindi. Buna gerekçe olarak önce AKP kapatılırsa Güneydoğu’nun PKK’ya kaptırılacağı, AB sürecinin rafa kalkacağı, ekonominin çok kötüye gideceği gibi bildik argümanları sıraladı. Ancak ardından Erdoğan’ın “tam bir devlet adamı” olduğunu çoktan kanıtlamış olduğunu söyledi ve buna örnek olarak Şemdinli sürecini gösterdi.
Yukarıdan aşağıya uzlaşma
Özetle muhatabım, AKP liderinin siyasi arenada, ana muhalefet nezdinde bulamadığı meşruiyet ve konsensüse devletin diğer etkili kurumlarında ulaşmış olduğuna ve bu nedenle kapatmanın bir “devlet politikası” olamayacağına beni ikna etmeye çalıştı. Anlattıklarını çok önemsedim ama tam olarak aklımın yatmış olduğunu da söyleyemem. Zira bana göre “6’ya 5” sihirliydi sihirli olmasına ancak gerçekleştirilmesi de çok zor bir formüldü. Olsa olsa “Allah’ın işi” olurdu. Ne var ki uluslar arası finans çevrelerinin karar arifesindeki raporu, Vatan Ankara Temsilcisi Bilal Çetin’in karar günü çıkan yazısı ve duyduğumuz başka şeyler Ankara’da ne zamandır ince ince bu formülün inşa edilmekte olduğunu bize kanıtladı. Bunun detaylarının usta gazeteciler tarafından çok geçmeden ortaya çıkarılacağını umup bundan sonra neler olabileceğine bakmak yerinde olur. AKP devlet içinde bir tür örtük uzlaşma sayesinde kapatılmaktan kurtulmuş olabilir ancak bunu bir an önce yukarıdan aşağıya indirmesi, işin içine toplumu da katması şart.
CHP ve lideri Baykal, pekala yanlışlığı kanıtlanmış stratejilerde ayak direyebilirler. O zaman Erdoğan (ve AKP) doğrudan kendisine oy vermemiş ve kendisinden korkan toplumsal kesimlerle diyalog mekanizmaları geliştirmeli ve onların endişelerini gidermek için somut, inandırıcı ve kalıcı adımlar atmalıdır. Aksi takdirde toplumsal gerilim, kısa bir aradan sonra kaldığı yerden ve çok daha tehlikeli bir şekilde tırmanışa geçebilir.