Mustafa Sarıgül: Kimin çaresi?
.
Tam bir hafta önce, yıllar boyunca duvarları kaplayan “Çare Sarıgül” sloganından hareketle, “Mustafa Sarıgül: Neyin çaresi?” diye sormuştuk. O yazıda Şişli Belediye Başkanı’nın CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olması hâlinde neler olabileceğini tartışmış ve önümüzdeki seçimden başarılı çıkması hâlinde CHP liderliğine doğru yol almasının muhtemel olduğunu ileri sürmüştük.
Aynı yazıda Sarıgül’ün sergilediği “siyaset yapmayan siyasetçi” profilinin artılarının ve eksilerinin neler olabileceğini de masaya yatırmıştık. Kaldığımız yerden devam etmek için şu soru işimize yarayabilir: Sarıgül solcu mu?
Sarıgül ve sol
Kişisel olarak, yıllar sonra CHP’ye dönüş yapan siyasetçinin solcu olduğunu düşünmüyorum. Ama benim onun hakkında ne düşündüğümün bir önemi yok. Asıl Sarıgül’ün kendisini nasıl gördüğü ve gösterdiği; kamuoyunun da onu nasıl algıladığı önemli.
Görebildiğim kadarıyla Sarıgül solcu olup olmadığı konusunda herhangi bir şey söylemiyor, buna pek ihtiyaç duymuyor ve galiba, kendisini solcu olarak deklare etmesinin yarardan çok zarar getireceğini düşünüyor. Hakkını verelim, gerçekçi bir strateji: Gençlik kollarından beri CHP’de (ve diğer merkez sol partilerde) siyaset yapan birinin mütemadiyen “ben solcuyum” demesine gerek yok. Hele Sarıgül gibi, CHP’nin geleneksel oy tabanından ötelere açılmak isteyen biriyseniz solculuğa vurgu sizin aleyhinize olabilir.
Sarıgül ve Gezi direnişi
Sol ve solculuğun son yıllarda iyice etkisini ve itibarını kaybettiği; neyin sol, neyin sağ olduğunun iyice muğlaklaştığı bir dönemde Sarıgül’ün bu tür ideolojik/siyasi pozisyon alışlardan uzak durması anlaşılır bir şey ancak başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’nin siyasi kalıplarını altüst etmiş olan Gezi Parkı direnişine karşı nötr duruşu için aynı şeyi söylemek zor.
Anlaşıldığı kadarıyla Sarıgül, Gezi direnişine karşı da sol ve solculuğa karşı takındığı tavrı benimsemiş durumda. Mesela bir yandan, Gezi ruhuna yakın olduğunu bildiği/düşündüğü kişilere “Tabii ki ben de Geziciydim, belediye başkanı olarak direnişçilere sürekli yardım yolladım” diyor, diğer yandan CHP’ye mesafeli seçmeni kendisinden ürkütmemek için Gezi motifini alenen öne çıkarmıyor.
Aslına bakılacak olursa Sarıgül istese de (ki tekrarlayalım: istemiyor, isteyeceğe de benzemiyor) Gezi direnişi savunuculuğu yapamaz. Çünkü onun şu güne kadar çizdiği belediye başkanı ve siyasetçi profili, Gezi eylemcilerinin karşı çıktığı AKP tarzı belediyecilik ve siyasetçilikten çok da farklı değil.
Gezi direnişçileri, yaşadıkları kentin esas olarak bir rant alanı olarak görülmesine, kentin dokusuyla, kendilerine sorulmadan hoyratça (ve esas olarak yeni rant alanları açmak için) oynanmasına karşı çıkmışlardı. Sarıgül’ün belediyecilik anlayışının bu bağlamda Gezi direnişçilerini (ve tabii ki direnişe aktif olarak katılmasalar da benzer şekilde düşünenleri) tatmin edebileceğini hiç sanmıyorum.
En çok kim sevinir?
O zaman başlıktaki soruya gelebiliriz: Sarıgül kimin çaresi?
Muhakkak ki işin yerel yönetimi de aşan çok ciddi siyasi bir yönü var. Yani AKP’den rahatsız olan birbirinden farklı kesimler İstanbul’un düşmesinin iktidara indireceği darbeden hareketle, eğer CHP aday gösterirse Sarıgül’ü herhâlde destekleyeceklerdir. Ama onun ötesinde başka bir realite var: R. Tayyip Erdoğan’ın 1994 mart ayında büyükşehir belediye başkanı seçilmesinden bu yana İstanbul hep aynı gelenek tarafından yönetiliyor ve bu devasa rant pastası büyük ölçüde o geleneğe yakın belli sermaye grupları arasında paylaştırılıyor; hatta bu paylaşım yoluyla yeni sermayedarlar yaratılıyor.
Eğer Sarıgül (veya AKP’li olmayan bir başkası) İstanbul’da kazanırsa buna en fazla, 20 yıl boyunca dışlanmış olan sermaye grupları sevinecektir.