MHP barajın altında kalır mı?
.
Başlığa çıkartmış olmama aldanmayın, MHP’nin önümüzdeki genel seçimlerde yüzde 10 barajına takılıp takılmayacağını çok fazla merak etmiyorum. Çünkü böyle bir ihtimali son derece düşük görüyorum. Ama benim kişisel görüşüm, son günlerdeki siyasi tartışmaların dönüp dolaşıp bu soruda odaklandığı ve seçimlere kadar da büyük ölçüde böyle olacağı gerçeğini değiştirmiyor.
Bu sorunun kaynağında iktidar partisinin bulunduğu muhakkak. Zira AKP çok basit ve anlaşılabilir bir nedenle önümüzdeki seçimlerde stratejilerini MHP’yi barajın altına çekme hedefi üzerine inşa etmiş durumda. AKP’liler şöyle bir mantık yürütüyorlar: “Eğer MHP barajın altında kalırsa, bu partinin 2007’de milletvekili çıkartmış olduğu İç ve Doğu Anadolu’da, hatta Karadeniz’de, buralarda CHP fazla etkili olamadığı için, en fazla, hatta tek kârlı çıkan biz oluruz. Bu da bizim, anayasayı tek başımıza değiştirmeye yetecek 367 milletvekili kazanmamızı sağlayabilir.”
Burada bir parantez açıp, AKP’nin 367 milletvekili hedefine ulaşabilmek için, bağımsız adaylarla seçime girmesine kesin gözüyle bakılan BDP’nin Güneydoğu’dan ve Adana, Mersin, İstanbul gibi büyük illerden olabildiğince az milletvekili çıkarması için de çaba göstereceğini vurgulamalıyız. Çünkü daha önceki deneyimlerden çok iyi biliyoruz ki, Kürt kökenli seçmenler BDP ve AKP dışında partilere pek yönelmiyorlar.
Asıl soru
Tekrar MHP’ye dönecek olursak: Önümüzdeki seçimlerin ana sorusunun aslında şu olduğunu, daha doğrusu olması gerektiğini düşünüyorum: “MHP’siz bir Meclis Türkiye için iyi mi olur, kötü mü?” Daha da açarsak: BDP’nin, 2007’de olduğu gibi, en azından grup kuracak kadar milletvekiliyle yer alacağı bir TBMM’de MHP’nin sözcülüğünü yaptığı hassasiyetleri kim temsil edecektir? TBMM’deki AKP grubu içinde yer alması muhtemel olan, “ülkücü” kimliklerinin önüne “eski” veya “bağımsız” sıfatları eklenmiş bazı şahsiyetler bu boşluğu doldurabilir mi? Hiç sanmıyorum.
O zaman şu hayati soru önümüzde duracaktır: MHP ve ülkücü hareketin varlığını “sokak”ta sürdürmek durumunda kaldığı bir Türkiye’de, yeni, sivil bir anayasa nasıl yapılır ve daha önemlisi Kürt sorunu nasıl çözülebilir? Birbirlerini beslediğini çok iyi bildiğimiz Türk ve Kürt milliyetçilikleri arasında sağlam bir denge tutturamayan ve bunu cumhuriyet ve demokrasinin kalbi TBMM’ye taşıyamayan Türkiye’de istikrar ve barış nasıl mümkün olabilir?
Yeni gerginliklerin eşiğinde
Başlığından itibaren, büyük ölçüde soru cümleleriyle dolu bir yazı kaleme aldığımın farkındayım. Bence bunun hiçbir sakıncası yok. Çünkü son derece hassas bir konuyu tartışıyoruz ve sorularımızın sayısının cevaplarımızdan fazla olması bu tartışmanın verimli gelişmesinin temel şartı gibi gözüküyor.
MHP’nin yüzde 10’un altına düşmesine pek ihtimal vermediğimi söylediğimden hareket edip “O zaman sorun nerede?” diye soranlar çıkacaktır. Bu soruyu şöyle yanıtlayabilirim: AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın MHP’yi barajın altına çekme gayretleri bu partiyi daha da hırçınlaştırabilir ve seçim kampanyasının beklenmedik ve istenmeyen bir şekilde gergin geçmesine neden olabilir. Ve bu gerginliğin ardından oluşacak yeni TBMM (içinde ister MHP’liler de olsun, ister olmasın) ülkenin en ciddi sorunlarının çözümü için, mesela yeni, sivil bir anayasa yapmak için birlikte hareket etme şansına kolay kolay sahip olamaz.