Mahkeme Erdoğan’ın önünü açtı, o Türkiye’nin önünü açacak mı?
.
Bu noktaya nasıl gelindiği üzerine yazılıp çizelecek, tartışılacak çok şey var. Şimdilik şu kadarını söylemekle yetinelim: Bu esas olarak AKP lideri Erdoğan’ın bir başarısı, hatta zaferidir. Diyebilirim ki, Erdoğan ilk kez bu denli zor bir siyasi krizi çok ama çok iyi yönetti ve siyasi kariyerinin zirvesine çıktı. Şöyle ki dava açılmasının hemen ardından çok sert tepki vermiş olan Erdoğan zamanla dilini yumuşattı ve adeta kapatma davasını bizlere unutturdu. Bunda Ergenekon soruşturmasının tırmanmasının (veya bizzat hükümet tarafından tırmandırılmasının) da büyük etkisi oldu. “Kafasını giyotine uzatıyor” değerlendirmeleri ve suçlamalarına rağmen Erdoğan’ın bu stratejide ısrar etmesi gelinen noktanın ana nedenidir.
“Erdoğan’ın zaferi”nden söz ediyorum çünkü AKP davası esas olarak Erdoğan’ın siyasi geleceğinin belirlenmesi davasıydı. Kapatılma durumunda AKP’ye ne olacağından çok Erdoğan’ın yasaklı olup olmayacağı, bağımsız milletvekili seçilip seçilemeyeceği, kabineye girip giremeyeceği merak ediliyordu. Mahkeme AKP’yi kapatmayarak Erdoğan’a da siyasi yasak getirmemiş ve daha önemlisi onun önünü sonuna kadar açmış oldu.
CHP-AKP ilişkileri
Bundan sonra sorun, önü alabildiğine açılmış olan Erdoğan’ın bunu sadece ve partisi için değil tüm Türkiye için de çok büyük bir fırsat olarak görüp görmeyeceği eğer görürse, bunun gereğini yerine getirip getirmeyeceğidir. Bu noktada tabii ki en çok, AKP lideri, hükümeti ve genel olarak iktidar partisinin, kendisine oy vermeyen, hatta kendisinden korkan kesimlere nasıl bakacağı onların kaygılarını gidermek için bir şeyler yapıp yapmayacağıdır. Türkiye’nin içine girdiği bu yepyeni dönemin anahtarı hiç kuşkusuz AKP-CHP, dolayısıyla Erdoğan-Baykal ilişkileri olacaktır. Dava sürecinde bu konuda hiçbir adım atılmadı, hatta ikili arasındaki gerginlik iyice tırmandı. Eğer iki lider yine aralarındaki kör dövüşünü sürdürürlerse hep birlikte kaybeder, bu arada Türkiye’ye de kaybettirirler.
Baykal kararla ilgili yaptığı ilk değerlendirmede eski ve başarısız olduğu artık ortaya çıkmış çizgisini sürdüreceğinin işaretlerini verdi. Erdoğan ise dün gece, 22 Temmuz 2007 balkon konuşmasının çok gerisinde bir konuşma yaptı. AKP liderinin “önceliğimiz toplumsal barış” demiş olmasının ümit verici, ancak tek başına yeterli olmadığını kayıtlara geçirmek lazım.
Yine de bu dava sürecinin Erdoğan’ı güçlendirmenin dışında olgunlaştırdığını düşünüyorum. Zaten sürekli sürprizler yapan Erdoğan, çok da zaman geçmeden toplumdaki gerginlikleri azaltıcı birtakım adımlar atacak ve ana muhalefet partisi ve liderine yönelik açılımlar yapacaktır.
AKP merkeze kaymalı
Her ne kadar bu konuda çok büyük kışkırtma ve tazyiklerle karşılaşacak olsalar da Erdoğan ve AKP’lilerin Mahkeme kararının ardından şımarmalarını, iyice hoyratlaşmalarını beklemiyorum. 22 Temmuz öncesi bir “makyaj düzenlemesi” olarak algılanan “merkeze kayma ve yerleşme” hamlesini bundan böyle daha ciddiye alacaklarını öngörebiliriz. Kuşkusuz başarılı olabilmeleri için, kendilerine mesafeli olan kesimlerle yeni bağlar kurabilmeleri ve yeni isimleri saflarına çekebilmeleri gerekecek. Bu açıdan Mart 2009 yerel seçimlerinin çok önemli bir eşik olacağını düşünebiliriz. AKP’nin özellikle büyük şehirlerde göstereceği adaylar merkeze kaymada ne derece samimi olduğunu ortaya çıkaracaktır. Ancak o zamana kadar, özellikle bürokratik atamalarda hükümetin daha özenli olacağını varsayabiliriz.
Rota AB’ye çevrildi
Erdoğan dün gece rotanın AB olduğunun altını bir kez daha çizdi. Çok isabetli. Zaten son dönemdeki tüm krizlerin miladı, hükümetin AB konusunda frene basmasıydı. AKP’nin yeniden AB reformlarına ağırlık vermesiyle Türkiye normalleşebilir ve daha fazla demokratikleşebilir. Burada çok önemli bir noktayı hatırlatalım: AKP’ye bu süreçte en fazla desteği AB ve ABD verdi ve özellikle AB çevrelerinin, iktidar partisini laiklikle ilgili konularda daha temkinli, dengeli ve hassas olmaya davet ettiklerini gözlüyoruz.
Son olarak bir özeleştiri: Son dönemde birçok analizime “umarım yanılıyorumdur” diye başladığımın farkındayım. Dava konusunda da Mahkeme’nin AKP’yi kapatacağını düşündüğümü, ama bunu asla arzulamadığımı defalarca yazdım. Sonuç olarak yanılmış olmaktan son derece mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Eninde sonunda en hayırlı karar çıktı. Ancak bu kararla ülkedeki gerilim sona ermedi. Şimdi başta AKP olmak üzere tüm siyasilere düşen, Anayasa Mahkemesi’nin sunmuş olduğu bu muazzam fırsatı elbirliğiyle değerlendirmektir.