Mahalle baskısı ve laiklik /1
.
Gerek Avrupa, gerek ABD’nin Türk laikliğini yeniden keşfetmeleri, ülkemizdeki laiklik tartışmalarının daha serinkanlı ve verimli bir şekilde gelişebilmesine zemin hazırlıyor. Bu bakımdan Prof. Şerif Mardin’in geliştirdiği “mahalle baskısı” kavramı etrafındaki tartışmaları yeniden canlandırmanın tam zamanıdır.
“Mahalle baskısı” öyle bir kavram ki “var” diyen de “yok” diyen de onun sihrinden kurtulamıyor. Herhalde Türkiye’de son yıllarda bunun kadar kullanışlı, nice tartışmayı başlatan veya zaten sürmekte olan onca tartışmayı kolaylaştıran bir başka kavram dolaşıma girmemiştir. Ama kuşkusuz herkes bu kavrama farklı bakıyor. “Mahalle baskısı” na bakışları şöyle gruplandırabiliriz.
“Tabii ki var” diyenler
Muhafazakâr kesimlerin kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünüp yaşamayan kişi ve gruplara karşı baskı uyguladığı saptaması tabii ki en çok “laikliğe duyarlı kesimler” diye tanımlayabileceğimiz çevreler tarafından benimsendi. Yıllardır dile getirdikleri “şeriat tehditi”nin bu kavramsallaştırmayla onaylanmış olduğunu savundular. Hatta Prof. Mardin’i, “Türkiye’de Farklı Olmak” başlıklı araştırmayı yöneten Prof. Binnaz Toprak’ı ve bizim gibi yıllardır “şeriat tehdidi” kampanyalarına kulak asmayıp İslami camiayı anlamaya çalışan ve buradan hareketle yeni bir “bir arada yaşama” hukuku ve kültürü arayışında olanlara “gördünüz mü, sonunda bizimle buluştunuz” demeye kadar vardırdılar.
“Tabii ki var, ama...” diyenler
Bu öbektekileri de iki grupta inceleyebiliriz. Bir yanda, Türkiye’de toplumun değişik kesimleri üzerindeki baskının öncelikle devletten, hatta devletin içinde de ordunun başını çektiği Kemalist kurumlardan geldiğini düşünenler var. Onlara göre “mahalle baskısı” diye bir olgu söz konusu olabilir ancak bunun öne çıkartılması esas hedeften sapmaya yol açabileceği için gereksiz ve yanlıştır. Tüm enerjinin siyasi alana hasredilmesini savunan bu kişiler “mahalle baskısı” kavramının kullanımının demokrasiyi zayıflatıp demokrasi dışı odakları güçlendirdiğini ileri sürebiliyorlar. İkinci grupta yer alanlarsa “mahalle baskısı”nın sadece dindarlardan kaynaklanmadığını, onlara yönelik baskıların da söz konusu olduğunu vurguluyorlar. Bu konuda en sık verilen örnek tabii ki üniversitelerde yıllardır süren başörtüsü yasağı ve sorunu. Laikliği bir yaşam tarzı olarak benimseyenler üzerindeki baskının “İslam dinini iyi bilmeyen” kişilerden kaynaklandığını, dolayısıyla münferit ve önemsiz olduğunu; esas gündeme alınması gerekeninse, devletin bazı kurumlarından kaynaklanan, başta başörtüsü yasağı olmak üzere dindarlara yönelik baskılar olduğunu savunuyorlar. Hatta aralarında “mahalle baskısı” kavramının dindarlar üzerindeki baskıyı meşrulaştırmak için kullanıldığını ileri sürenler de mevcut.
“Tabii ki yok” diyenler
“Mahalle baskısı” kavramını Türkiye’deki İslami canlanmanın önünü kesmek için türetilmiş bir “psikolojik savaş” aracı olarak görenler de oldu. Bu yaklaşım sahiplerinin kimisi, münferit olaylar sayılmazsa, dindar kesimlerin kesinlikle kendilerinden olmayanlara karşı herhangi bir sistematik baskı uygulamadığını söylüyorlar. Bir diğer grupsa anlatılan birçok örneği baskı olarak değil de “İslami tebliğ” olarak görüyor ve göstermek istiyor.
Türkiye’de “mahalle baskısı”nın ciddi ve tehlikeli bir şekilde yaşandığına, sırf Prof. Mardin’le söz konusu röportajı yapmış olduğum için değil, yıllardır Anadolu’yu gezen ve kendilerini azınlık olarak hisseden vatandaşların çektiği sıkıntılara bizzat tanıklık eden bir gazeteci olarak hiç tereddütsüz inanıyorum. Ve bu baskının değişik kaynakları olduğunu biliyorum. Kimisi kendini “gerçek Müslüman” olarak tanımlayıp, İslami kaynaklardan da geniş bir şekilde yararlanarak, sadece Müslüman olmayanlara değil, İslam’ı kendileri gibi yorumlamayan, yaşamayan Müslümanlara da baskı uygulayabiliyorlar. Kimileri ise, bazen dini de işin içine katarak, bazen de katmayarak, bazı örf ve adetleri gerekçe gösteriyor ve kendileri gibi düşünmeyen, davranmayan, yaşamayan insanlara dolaylı veya doğrudan baskı uygulayabiliyorlar.
Yerel yöneticiler ve/veya yerel mülki amirlerin devreye girip baskı yapanların yanında, baskı görenlerin karşısında durmaları, mahalle baskısının en tehlikeli ve laikliği doğrudan tehdit eden türü oluyor ki bunu yarın geniş bir şekilde tartışacağız.
YARIN: Mahalle baskısı ve devlet