Laiklik ombudsmanlığına itirazlar ve cevaplar
.
İlk kez Boğaziçi Üniversitesi’nden siyaset bilimci Prof. Hakan Yılmaz’ın önerdiği “laiklik ombudsmanlığı” kavramının yoğun ve canlı bir tartışma başlatacağı anlaşılıyor. Bu öneri daha Türkiye’de tam olarak bilinmezken AB’nin en üst düzey makamları tarafından ilgiyle karşılandı. Örneğin AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, önceki gün Milliyet’te Semih İdiz’e verdiği röportajda, laikliğin günlük yaşamda koruması için böyle bir kurumsallaşmaya gidilmesini savundu.
Ancak dilimize “kamu denetçiliği” olarak çevrilebilecek olan ombudsmanlık, her ne kadar birkaç yıldır sözü edilse de bize yabancı bir kavram. Bu nedenle dün Prof. Yılmaz’ın kendisiyle yaptığımız söyleşide dile getirdiklerinin tam olarak anlaşılamadığını gördüm. Prof. Yılmaz’ın önerisini yerinde bulan ve bunun bir an önce ülkemizde hayata geçirilmesini arzulayan biri olarak daha yolun başında bazı yanlış anlamaların önünü almak için öne çıkan kimi itirazları cevaplamak istiyorum:
1) Böyle bir kurum inşa etmek laikliğimizin korunmaya muhtaç olduğu anlamına gelir...
Laikliğin korunmaya muhtaç olup olmadığı çok karmaşık bir tartışma ancak bulundukları ortamlarda azınlıkta olan bazı kişi ve grupların tercih ettikleri yaşam tarzlarını çoğunluğa karşı koruyabilmeleri için, örneğin taşrada yardıma ihtiyaçları olduğu da bir gerçek. İşte ombudsmanlık onlara bu tür bir himaye sağlayabilir.
2) Anayasa ve yasalar zaten var. Bunlar layıkıyla işletilse böyle bir kuruma gerek de olmaz.
Tam olarak doğru değil. Çünkü her ne kadar Anayasa tüm vatandaşları eşit olarak telakki etse de dinsel yaşam temelli ayrımcılıkların önünü alacak yasal düzenlemelerden ve bunları takip edecek kurumlardan mahrumuz. Zaten ombudsmanlığın öncelikli hedeflerinden biri, kısa sürede ülke çapındaki dayatmaların bir envanterini çıkarıp bunların çözümü yolunda TBMM’ye somut öneriler hazırlamak olacak.
3) Kamu görevlilerin dinsel norm dayatmaları bu tür kurumlar aracılığıyla engellenemez...
Pekala engellenebilir. Çünkü birçok kamu görevlisi herhangi bir yasal düzenleme ve kurumun denetimi olmadığı için dinsel temelli dayatmalara gidebiliyor. Eğer ombudsmanlık kurumu olursa ve vatandaşlar şikayetlerini buraya iletirlerse bu görevliler yaptıklarının yanlarına kâr kalmadığını anlayacaklardır. Zaten dünyadaki örneklerde ombudsmanların müdahalesi sayesinde ihlal ve ayrımcılıkların yaklaşık yarısının hemen kesildiği ortaya çıkıyor.
4) Ombudsmanı TBMM seçeceği için iktidar partisi (bugün AKP) istediği kişiyi bulur ve bu kurumu işlevsiz hale getirir...
Tabii insanın aklına hemen YÖK, RTÜK, TMSF gibi özerk kurumların hali geliyor. Ancak ombudsmanlık bunlardan da farklı bir statüde olma durumunda. İktidar partisinin bu işe layık olmayan sadık bir ismi ombudsman tayin etmesi pekala mümkün. Ama o zaman bu kurum hiç ama hiçbir şekilde çalışamaz ve kendi kendisini fesheder. Sonuç olarak, laikliğe duyarlığından hiçbir şüphe duyulmayan, belli bir hukuk bilgisine ve hakemlik yeteneğine sahip bir ismin buraya getirilmesi iktidar partisinin de lehine olacaktır.
5) Laiklik devlete ilgilendirir, kişileri değil. Bu yüzden ombudsmanlık gereksizdir...
Laikliğin bir devlet durumu olduğu açıktır. Ancak Prof. Yılmaz’ın da söylediği gibi ülkemizde laiklik çoktan yukarıdan aşağıya inmiş ve bir “yurttaşlık hakkı” haline gelmiştir. Bazıları “laik yaşam tarzı” diye bir şey olamayacağını, bu yüzden “mahalle baskısı” gibi terimlerin abartılı olduğunu ileri sürüyor. Laiklik bir yaşam tarzı olmayabilir ama farklı yaşam tarzlarının bir arada yaşamasının ve bir kesimin (hele kamu görevlilerinin) bir başkasına herhangi bir dinsel norm dayatmamasının teminatı olduğu da ortadadır.
Sonuç olarak “bir yurttaşlık hakkı olarak laiklik” ve buna bağlı olarak “laiklik ombudsmanlığı” kavram ve önermelerini önümüzdeki günlerde daha da tartışacağa benzeriz. Bu tartışmalar hiç kuşkusuz laikliği ve buna bağlı olarak demokrasiyi daha da güçlendirecektir.