Kürt sorununu kardeşlikten şaşmadan tartışabilmek
.
Biliyorum, kötümserlerin sesleri daha gür çıkıyor ancak “Kürt açılımı”nın olumlu anlamda sonuçlara yol açacağına inanan iyimserlerin sayısının sanıldığından fazla olduğu kanısındayım. Ben de bunlardan biriyim. Nice zorluğa rağmen Türkiye’nin Kürt sorununu çözme yeteneğine sahip olduğuna inanıyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanı Atalay’ın son dönemde peşpeşe gelen değerlendirmelerine baktığımızda devletin bu kez ciddi, samimi ve kararlı olduğuğunu görüyoruz. Yani bazılarının umduğu gibi “geri adım” olmayacak gibi geliyor bana. Olursa herhalde AKP bunun doğuracağı hasarı kolay kolay onaramaz.
İyimserliğimin bir başka nedeni, bütün engelleme çabalarına rağmen toplumun yoğun ve hayli özgür bir şekilde Kürt sorununu tartışıyor olması. Aslında bu tartışma daha yaygın ve verimli hale getirilebilir. Ne var ki medyanın bu noktada sorumluluğunu -tıpkı birçok diğer hayati sorunda olduğu gibi- layıkıyla yerine getirdiğini söylenemez. Tabii ki istisnalar var. Örneğin Devrim Sevimay’ın 3 Ağustos’tan beri Milliyet’te süren “Türkiye Modelini Arıyor” başlıklı yazı dizisi.
Pamir’in önerisi
Bu diziden en çok Büyükelçi Ümit Pamir’in görüşlerinin ilgi ve yankı uyandırdığı ortada. “Türklerle Kürtlerin birlikte mi, yoksa ayrı ayrı mı yaşamak istedikleri saptaması referandumla yapılmalıdır ve bir an önce yapılmalıdır” diyen Pamir’e göre eğer Kürtlerin üçte ikisinden fazlası “Ayrılmaktan yanayız” derse o zaman bunun aşamaları konuşulacak; eğer Kürtlerin üçte ikisinden fazlasının “Ayrılmaktan yana değiliz” derse bireysel haklar tüm Türkiye için genişletilecek, buna karşılık kolektif hak talepleri artık gündeme gelmeyecek.
Pamir’in önerisi “cesur” bulundu ve etrafında epey bir tartışma yapıldı, örneğin Milliyet’te Kadri Gürsel Pamir’in önerisinden hareketle “Türklerin boşanma hakkı” önermesini tartışmaya açtı.
Pamir’in önerisini “cesur” değil, tam tersine, yumuşatarak söyleyeyim “ürkek” buluyorum. Ve her konunun ve bütün önerilerin özgürce tartışılmasını savunmakla birlikte onun referandum önerisinin, içinden geçtiğimiz sürecin önüne açmak yerine daha da kapayacağını düşünüyorum. Öncelikle, Pamir’in Kürt sorununu ele alırken “biz ve onlar” gibi tehlikeli bir ikilemin tuzağına düşmüş olması beni rahatsız ediyor. O zaman “biz kim, onlar kim?” diye sormak kaçınılmaz oluyor.
Şantaj gibi
Bir zamanlar Kürt sorunu “vur kurtul-ver kurtul” ikilemiyle tartışılmak istenirdi. “Ver kurtul”cular, Kürt nüfusunun Türkiye’ye ayak bağı olduğunu ileri sürer, onların ayrılması durumunda ülkenin “uçacağını” savunurdu. Bugünün birçok namlı “liberal”inin “Kürtler Türkleri sömürüyor” diye yayınlar yapmış olduğunu, kendilerini bilmem ama ben unutmadım.
Pamir’in önerisi de böyle bir tona sahip. “Eğer Kürtler çok ayrılmak istiyorlarsa başlarının çaresine baksınlar” yaklaşımının Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden hiçbir gruba bir hayrı olmaz.
Pamir’in önerisinin teknik olarak nasıl hayata geçirilebileceği ayrı konu. Ama eğer üçte ikiden fazlası ayrılmak istemezse “kolektif hak talepleri artık gündeme gelmeyecek” önermesini anlamak mümkün değil. “Kolektif hak istiyecekseniz hemen isteyin ve kendi devletinizi kurun; yoksa bir daha ağzınızı açmayın” şeklindeki şantaj kokan bir dayatmanın “akillik” ile pek ilgisi olduğunu sanmıyorum. Kaldı ki bunun garantisi nedir? Yarın, bugün “kolektif hak istemiyoruz” diyenlerin çocukları bu taleplerle ortaya çıkarsa ne yapılacak, yine referanduma mı başvurulacak?
Kürt sorununu bu topraklarda yıllarca süren kardeşliğimizi ve onu koruyup güçlendirmeyi esas almadan yapılacak hiçbir tartışmanın özgürlük ve demokrasiye katkıda bulunacağını sanmıyorum.