Kürt sorununda kaygı ve umut günleri
.
Önce kaygı verici durumdan başlayalım. Ülke çapında 53 cezaevinde 400’den fazla tutuklu ve hükümlünün başlattığı açlık grevi bugün 38. gününe ulaştı. 12 Eylül günü 63 kişinin başlattığı eyleme her gün yeni tutuklu ve hükümlüler katılıyor. Son olarak, tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız da açlık grevcilerinin arasına katıldı.
Aslında yakın dönemde, PKK liderliğindeki Kürt siyasi hareketinin cezaevlerinde “açlık grevi” ve “ölüm orucu” gibi eylemlere sıcak baktığını pek görmedik. Örneğin 2000 yılının Ekim ayında bir grup solcu tutuklu ve hükümlü F tipi cezaevi uygulmasına geçişi engellemek için önce açlık grevine gitti, ardından bunu ölüm orucuna çevirdi. Kamuoyunda belli bir ilgi uyandırmasına rağmen DSP liderliğindeki koalisyon hükümeti “Hayata Dönüş” adını verdiği katliam operasyonuyla bu eylemi sonlandırdı.
12 yıl önceki eyleme katılmayan Kürt hareketi bugün cezaevi koşullarıyla doğrudan ilgisi olmayan iki talep ekseninde açlık grevi başlatmış durumda. Bunlar: 1) Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılması; 2) Anadil üzerindeki engellere son verilmesi.
Görüldüğü gibi bu iki siyasi talep zaten bir süredir Türkiye’nin gündeminde ama bunların, çok kısa zamanda eylemcilerin istediği şekilde sonuçlanmalarını beklemek inandırıcı olmaz. Peki o zaman ne olacak? Şimdiden bazı eylemcilerin sağlık durumlarının kötüleştiği yolunda haberler geliyor. Çözümsüzlük sürerse kaygı verici haberler de artış olması kaçınılmaz. Öte yandan, bu tür durumlarda sık sık yaşandığı gibi, devletin bilinçlerini kaybeden eylemcileri zorla beslemeye gitmesi cezaevlerindeki (ve buna bağlı olarak dışarıdaki) gerilimi daha da tırmandırabilir.
O zaman bu kaygı verici durumdan nasıl çıkılacak? Eylemcilere yakın kişi ve çevreler bu konuda tek bir adres gösteriyor: Öcalan. Daha önce kritik ve dönüşü yokmuş izlenimi veren birçok krizi yaptığı müdahalelerle sonlandıran Öcalan bu sefer de olaya el koyabilir. Ancak çok uzun bir süredir avukatlarıyla bile görüş(türül)meyen bir kişinin bunu nasıl başarabileceği belirsiz...
Ummak istiyoruz
Tam da bu noktada “kaygı”dan “umut”a geçebiliriz. Bir süredir, özellikle Suriye krizinin tırmanmasına paralel olarak hükümetin Öcalan’ı yeniden devreye sokmak istediğine dair işaretler görüyoruz. Nitekim Başbakan Azerbaycan dönüşü gazetecilere “MİT her an, her tür hareketi yapabilir. Mesela yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı’na ‘Sen gerekeni yap’ derim” dedi.
Anlaşılan Hakan Fidan-Abdullah Öcalan görüşmeleri kısa süre içinde kaldığı yerden devam edecek (kimbilir belki çoktan başlamıştır) ve ilk konuşulacak konulardan biri de cezaevlerindeki açlık grevi olacak.
Dün iki ayrı gazetede umutlanmamıza vesile olabilecek bir haber ve bir köşe yazısı okuduk. Bunların en iddialısı Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi imzalı “İşte yeni çözüm sürecinin perde arkası” başlıklı haberdi. Bazı BDP milletvekillerinin önce Cumhurbaşkanı Gül, ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile görüşmüş olduklarını haberleştiren Selvi, “Ankara’da bir şeyler oluyor” başlıklı bir de köşe kaleme alarak barış için umutlu olduğunu vurguladı.
İlginçtir, çözüm yolunda umutlanmamıza neden olan bir diğer yazının başlığı da “Kürt sorununda bir şeyler oluyor”du. Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin de yeni arayışların merkez üssü olarak Çankaya’yı tarif etti ve Gül’ün sorunla ilgili olarak, “etkili ve bir daha oturmayacak şekilde ayağa kalkmış” olduğunu yazdı.
Her iki meslektaşımın yazdıkları önemli ama henüz “yeni bir çözüm süreci”nde olduğumuzu sanmıyorum. Yine de, son günlerin moda tabiriyle, böyle olmasını “ummak istiyorum”.
Tıkanmayı aşmak
Şu an Kürt sorununun bütün “iç” aktörleri belli bir tıkanma yaşıyor ve bu durum bazı “dış” aktörlerin iştahını hayli kabartıyor. Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanı Gül’ün dün gazetecilere söylediği şu sözleri akılda tutmak şart: “Türkiye’nin en önemli konusunun, en önemli hayati meselesinin bu meseleler olduğunu görmezsek çok büyük yanlış yaparız. Dolayısıyla Türkiye’nin geleceği açısından bu meseleleri, sorunları sahiplenmemiz ve bunları doğru mecraına sokmamız için herkesin uğraşması gerekir.Yoksa bu meseleler kendi haline bırakılırsa hiç ummadığınız yollara, çıkmaz sokaklara gider. Bunların da gelecek nesillere maliyeti çok büyük olur. Onun için Türkiye’nin zaten devamlı gündemi budur. Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin de bu mevzulara önem verip, her türlü yapıcı katkıyı, doğru ve kapsamlı çalışmayı yapması gerekir.”
Evet, Kürt sorununun çözümü için yapıcı katkılara devam...
Tabii ilk olarak cezaevlerindeki açlık grevlerini kötü haberler gelmeden sonlandırmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.