Kürt milliyetçileri Türk demokratlara ihanet mi ediyor?
.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Freedom House’ın hazırladığı, ülkemizi basın özgürlüğü konusunda “küme düşüren“ raporuna çok kızmış ve şöyle konuşmuş: “Türkiye’deki basın özgürlüğü bırakın o kategorideki ülkelerle karşılaştırmayı, kısmen özgür diye bahsedilen bazı ülkelerden çok daha ileridedir ve dolaylı olarak bazı kontrollerin yapıldığı özgür görünen ülkelerden de açıkçası çok daha köklü bir özgürlük temeline dayanıyor.”
Davutoğlu, “Gazetecilerimizin de bu raporu reddetmelerini bekleriz” demiş. Seneye meslekte 30. yılına girecek bir gazeteci olarak Bakan’ın çağrısına uymayı düşünmüyorum çünkü Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda son derece sıkıntılı ve kötü bir dönemden geçtiğine inanıyorum. (Umarım benim bu yazdıklarım, ülkemizde basın özgürlüğü konusunda sorun olmadığı iddiasının delillendirilmesi için kullanılmaz.)
Mehmet Altan’ın yazısı
Örneğin ülkemizin önde gelen birçok gazetecisi ve yazarı, esas olarak siyasi nedenlerle köşelerini, programlarını kaybettiler ve ana akım medyanın dışına sürüklendiler. Ne var ki diyecek sözü olanlar nice zorluğa rağmen ayakta kalmayı beceriyor. Onlardan biri Prof. Mehmet Altan. Yakınlarda kaleme aldığı ve internet ortamında yayınlanan “Batı’da faşizm, Doğu’da özerklik mi?” başlıklı yazısının (http://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-altan/batida-fasizim-doguda-ozerklik-mi,9146) hararetli bir tartışma başlatmış olması Prof. Altan’ın değerini gösteriyor.
Ama yazısına katılmıyorum. Hatta “hiç katılmıyorum“ da diyebilirim. Eleştirmeden önce yazısını özetlemeye çalışayım. Ona göre, İslamcılar ve Kürtler içinden geçtiğimiz dönemde bir güç birliği yapmış görünüyorlar, fakat bunun temelinde “demokrasi” yok. Şöyle yazmış Altan:
“Kürt siyaseti, görünen o ki Başbakan Erdoğan’ın ‘diktatörlük’ yolundaki ilerlemesinin kendilerine de ‘özerklik’ yolunu açacağına inanıyor ve onun ‘diktatörlüğünü’ çeşitli pazarlıklarla destekliyor.”
Yani, yazısının başlığında olduğu gibi Prof. Altan, Kürt siyasi hareketinin (KSH) özerkliği kazanmak uğruna ülkenin geri kalan kısmının “faşizm” ile yönetilmesine razı olacağına, hatta buna zemin hazırlayacağına inanıyor.
Doğru olan tespitler
Aslında “Kürt milliyetçileri Türk demokratlara ihanet ediyor” şeklinde özetlenebilecek bu görüş belli bir süredir AKP (daha doğrusu Erdoğan) karşıtı çevreler tarafından farklı şekillerde dillendiriliyordu ancak kimse bu görüşü Mehmet Altan kadar açık, doğrudan ve sert bir şekilde, derli toplu ifade etmemişti. Ben de bu görüşe itirazlarımı olabildiğince açık, derli toplu ama sert olmayan bir şekilde yazmak istiyorum.
Öncelikle şu tespit doğru: Başbakan Erdoğan’ın şu ya da bu hedefe doğru yürüyüşünü engelleyebilecek ülke içinde çok az sayıda güç var ve bunların başında KSH geliyor.
Şu da doğru: KSH, gerek Gezi direnişi, gerekse 17 Aralık süreçlerine hükümetin karşısında çok aktif bir şekilde dâhil olmayarak Başbakan için bir tür cankurtaran simidi oldu.
Bir başka doğru da şu: KSH “demokratik özerklik“ gibi bir hedefe ulaşabilmek için pazarlıklar yürütüyor ve bazı tavizlere açık olduğunu gösteriyor. Zaten bunu pek gizlemiyor da.
Yanlış olan tespitler
Fakat bundan sonra işler karışıyor. İlkin, Kürtlere özerklik verilmesini Türkiye’de otoriter/faşist bir yönetime geçişin nerdeyse ön şartı olarak sunmak gerçekçi değil. Çünkü:
1) Kürt sorununun kalıcı çözümünün yegâne yolu Türkiye’nin tepeden tırnağa demokratikleşmesidir. “Batı’da faşizm, Doğu’da özerklik” diye özetlenebilecek bir durumun yaşanması söz konusu olamaz.
2) Eğer faşizan bir yönetimden söz ediyorsak mutlaka milliyetçilikten de söz etmemiz gerekir. Başbakan Erdoğan’ın hem Türk milliyetçiliğini popülist bir jargonla iyice tırmandırıp hem Kürtlere özerklik vermesi de pek gerçekçi değil.
3) Kürtlerin en az yarısının ülkenin batısında yaşadığı düşünülürse, KSH’nin onları da mağdur edecek baskıcı bir rejime destek vermesi inandırıcı olmaz. Örneğin Diyarbakır’da ana dilinde eğitim gören bir Kürt’ün İstanbul’daki akrabalarına “Ana dil filan yok, çok istiyorsan memleketine git!” mi denecek?
4) Kaldı ki; gereklerini ne derece yerine getirdiği tartışılır ancak KSH, öteden beri tüm Türkiye’nin demokratikleşmesini kendisine ana hedef olarak belirlemiş bir hareket.
Daha söyleyecek çok şey var. Yarın devam edelim.