“Kürt ırkçılığı” diye bir şey sahiden var mı?
.
Yeni İmralı sürecinin başlamasının ardından sürecin artıları ve eksilerini tartıştığım yazı dizisi sürerken, Türk milliyetçisi bir siyasetçi aradı ve Türk ve Kürt milliyetçiliklerini birlikte anıyor olmamdan rahatsız olduğunu belirtti. “Neden?” diye sorduğumdaysa “Çünkü Kürtler etnik temelli milliyetçilik, yani ırkçılık yapıyorlar” cevabını verdi.
Kuşkusuz “Kürt ırkçılığı” saptamasını (ve suçlamasını) ilk kez bu siyasetçiden duymuş değildim. Kürt milliyetçiliğinin yükselişinden rahatsız olan çok kişi, bir süredir bu saptamayla kendilerini rahatlatmaya çalışıyor ve bu sayede sorunla sahici bir şekilde yüzleşmekten kaçacağını düşünüyor. Halbuki yükseliş hâlindeki Kürt milliyetçiliğinde “ırkçı” olarak tanımlanabilecek pek fazla motif yok. O kadar yok ki Kürt siyasi hareketinde öne çıkan, sosyalist sol geçmişe sahip olan, dolayısıyla milliyetçiliğe antipatik bakan kişiler kolaylıkla “biz milliyetçi değil yurtseveriz” diyebiliyorlar.
Sarı Hoca Kürt ırkçısı mı?
Mümtaz’er Türköne salı günü Zaman Gazetesi’nde “Kürtlerin Atsız’ı: İsmail Beşikçi” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve onu Kürt bile olmamasına rağmen “Kürt ırkçılığı” yapmakla suçladı. Siyaset bilimi profesörü olan ve hem milliyetçiliği, hem ırkçılığı çok iyi bildiğini bildiğimiz Türköne’nin Sarı Hoca’ya “Kürt ırkçısı” demesi, diyebilmesi durumun sandığımızdan daha vahim olduğununu gösteriyor.
Yazıyı (http://www.asagidan.org/2013/01/ulus-devleti-asmak/) okuyanların da kolaylıkla anlayacağı gibi Beşikçi’nin yaptığı, “ben ulus devleti aştım” diyen Abdullah Öcalan’ı eleştirip Türkiye Kürtlerinin milliyetçi olmaya ve kendi ulus devletlerini kurmaya hakları olduğunu söylemekten ibarettir. Yazının hiçbir yerinde Kürtlere Kürt oldukları için herhangi bir üstünlük atfetmeyen Beşikçi’ye “ayrılıkçı”, “bölücü” denebilir ama “ırkçı” demek için siyaset bilimi ve insafın sınırlarını hayli aşmak gerekir.
Şahsen Beşikçi Hoca’nın Kürtlere milliyetçi olmayı ve ayrı devlet kurmayı telkin etmesini doğru bulmuyorum ama bu düşüncelerin Türkiye Kürtleri arasında her geçen gün daha fazla taraftar bulduğunu, yani onun bu sözlerinin belli bir karşılığı olduğunu da görüyorum.
Gördüğüm bir başka husus da, devletin din kozuyla beceremediği Kürt milliyetçiliğinin yükselişini durdurmayı bir süredir Abdullah Öcalan’a ihale etmiş olduğu. Anladığım kadarıyla Beşikçi de bu olgudan hareketle sözünü ettiğimiz, tabulara fazlasıyla dokunduğu için hak ettiği kadar tartışılmayan o yazıyı yazmış.
Hassas denge ihtiyacı
Çok kritik bir süreçten geçiyoruz: Türk ve Kürt milliyetçilikleri birbirlerini beslemeyi sürdürüyor ve her iki taraf da az (hatta hemen hemen hiç) verip çok (hatta hemen hemen hepsini) istemede ısrarcı. Bir taraf sayıca çok, diğer taraf da yükselişte olduğu için kendine aşırı güveniyor. Halbuki Türkiye’nin bu kritik süreci güçlü bir şekilde atlatabilmesi için taraflar arasında bir dengeyi bulup hayata geçirmesi gerekiyor. Bunun için de herhalde her iki milliyetçilikle doğrudan bir çıkar ilişkisine girmemiş ve girmeye de niyeti olmayan kişi ve kurumlara ihtiyaç var. Aksi takdirde, kendi milliyetçi pozisyonlarından dirhem taviz vermeyip karşısındakini “aşırı milliyetçi”, hatta “ırkçı” olarak suçlamakla bir arpa boyu bile yol gidemeyiz.
Güler’e 3 soru
Yazıyı bitirirken kendisinin Boşnak kökenli Türk vatandaşı olduğunu söyleyip “Ülkemin, babamın memleketi olan Yugoslavya gibi olmasını istemiyorum. Yugoslav ulus yapısı ve sosyalist altyapı ortadan kaldırıldığında, ülke milliyetler mezbahasına döndü. Yapmamız gereken şey, ulusal yapıyı ortadan kaldırmak değildir. Yapılması gereken, ‘uluslaşmanın mevcut sorunları karşılayacak biçimde yeniden inşası için ne yapmalıyız’ sorusu üzerinde düşünmek ve buna çaba göstermektir” diye devam eden CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’e üç soru yöneltmek istiyorum:
1) Eğer çoğunluğu oluşturan Sırplar diğer milliyetlerle eşit olmayı kabul etselerdi Yugoslavya yine milliyetler mezbahası olur muydu?
2) Son konuşmanızın “uluslaşmanın yeniden inşası” dediğiniz arayışa herhangi olumlu bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
3) “Kimlik politikası yapmayalım” inadının solun bir bölümünü faşizan bir milliyetçiliğe (ya da yeni tabirle ulusalcılığa) sürüklediği görüşüne ne diyorsunuz?