Küçük çaplı bir devrim
.
Demokrasilerde asker konuşur mu? Konuşursa nerede, nasıl konuşur?” gibi sorular ciddi bir şekilde önümüzde duruyor. Bu sorular sık sık gündeme getiriliyor ancak diğer yandan askerin her güncel siyasi gelişmede tavır alması, görüşünü açıkça dillendirmesi de bekleniyor. Bizde üst rütbeli subaylar, eksik olmasınlar bu beklentileri fazlasıyla karşılıyorlar. Ama Org. İlker Başbuğ’un geçen Ağustos’ta Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesiyle bu gelenek de büyük ölçüde değişti. Öncelikle TSK adına Org. Başbuğ’dan başka kimse konuşmuyor. O da mümkün olduğunca az konuşup sorunlarını medya üzerinden çözmeye çalışmak yerine, bunları başta Başbakan olmak üzere doğrudan siyasi muhataplarıyla ya da MGK gibi ortamlarda dile getiriyor. Tabii PKK’nın Aktütün saldırısı sonrası Taraf Gazetesi’nin yayını üzerine yaptığı o kısa ama alabildiğine sert ve haşin basın açıklamasını bir kenara yazmamız şart.
Org. İlker Başbuğ’un dünkü iki saatlik konuşması/konferansına gelecek olursak, ilkin bunun, daha önceki Genelkurmay başkanlarının değişik vesilelerle yaptıkları konuşmalardan birçok açıdan farklı olduğunu vurgulamamız lazım. Bu farkı belki şöyle özetleyebiliriz: Önceki generaller görüş, tez ve önerilerini kamuoyuna “tek doğru” ymuş gibi sunuyor, daha doğrusu dayatıyorlardı. Org. Başbuğ ise, bazı durumlarda “kırmızı çizgiler” çizmeye kalksa da, daha çok ülkenin temel meseleleri etrafındaki varolan tartışmalara katılmak, onlara katkı sunmak veya yeni tartışmalar başlatmak isteyen bir kişi görüntüsü çizdi.
Örneğin Atatürk’ten hareketle geliştirdiği “Türkiye halkı” ve “Türk milleti” ayrımı, özel olarak asker sınıfı için, ama genel olarak tüm Türkiye için küçük çaplı bir “devrim” niteliği taşıyordu. Öyle ki, Türkiye’de Türkler dışında başka etnik kökenlerden insanların da olduğunu vurgulamak için “Türk” yerine “Türkiye” demeyi tercih eden birçok aydın ve siyasetçi yıllardır bu ülkede “bölücü” olarak damgalandı ve hatta bazıları aleyhine davalar bile açılabildi. Org. Başbuğ’un Atatürk’ü tanık göstererek yaptığı bu çıkış artık “Kürt filan yok” türü itirazları tam anlamıyla sonlandırmıştır.
Yine Org. Başbuğ, Prof. Metin Heper’in “Devlet ve Kürtler” kitabında geliştirdiği tezleri büyük ölçüde sahiplenerek Kürt sorunu hakkındaki resmi görüşü büyük ölçüde revize etmiş sayılabilir. Artık “bırakın bu alt-kimlik, üst-kimlik zırvalarını” demenin bir geçerliliği kalmadı. Bunun yerine “herkes farklı alt-kimliklere sahip olabilir, ama bunu Türk vatandaşlığı üst-kimliğinin önüne çıkaramaz” noktasına en azından TSK gelmiş durumda ki bu hiç de yabana atılacak bir şey değil.
Gülen cemaatine mesajlar
Org. Başbuğ’un PKK üzerine söylediklerine detaylı olarak girmeyeceğim, fakat kendisinin “örgüt kırılma noktasına doğru yol alıyor” tespitini tekrarlamak yerine “örgüt kan kaybediyor” demiş olduğunu not etmek şart. Bana kalırsa Org. Başbuğ konuşmasının en can alıcı bölümlerini haklı olarak sona saklamıştı.
Org. Başbuğ geçen Ağustos’taki devir teslim töreni konuşmasında da cemaatlerin sosyal yaşama müdahaleleri “ konusuna özel yer ayırmıştı ancak o gün dünkü kadar açık, net ve vurgulu değildi. Onun şu sözleri önümüzdeki döneme damga vurmaya adaydır: ” Bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak TSK’yı görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla TSK aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır.
Org. Başbuğ’un “din eksenli cemaatler” derken esas olarak Fethullah Gülen cemaatini kastetmiş olduğunu düşünmemiz için bir dizi neden var. Eminim dün Gülen de Org. Başbuğ’un konuşmasını ABD’den yakından izlemiştir. Bakalım ülkenin bu iki önde gelen güçlü odağı arasında bundan sonra neler yaşanacak.
Bu konuda Org. Başbuğ’un haftaya düzenleyeceği basın toplantısında bazı ipuçları yakalayabiliriz. Umarım dün basın akreditasyonunu genişletmiş olan Org. Başbuğ haftaya tüm sınırlamaları kaldırır ve herkesin sorularını yanıtlar. Böylesi bir adım Gülen cemaati için de iyi bir “şeffaflık” dersi olurdu.