Kimin yaptığını Öcalan ve Fidan biliyor olmalı
.
Yeni İmralı sürecinin hızlı başlaması ne kadar heyecanlandırıcı ve umut vericiyse, bunu sabote etmek isteyenlerin de ellerini alabildiğine hızlı tutmaları o kadar tatsız ve umut kırıcı oldu. Elbette, Paris’te üç Kürt kadın siyasetçinin profesyonelce katledilmesinden söz ediyorum. Barış isteyip, son süreci destekleyen herhangi birinin bu suikastten şu ya da bu nedenle rahatsız ve tedirgin olmaması herhalde düşünülemez. Öte yandan bu rahatsızlık ve tedirginliği en kısa sürede aşıp, süreci kararlılıkla yürütmek de şarttır. Çünkü Paris saldırısını tezgahlayanların, bu süreci torpilleyebilmek için dünyanın dört bir tarafında başka tertiplere de kalkışacacağından kimsenin şüphesi olmasın.
Bu aşamada hemen “Kim bunlar?” sorusunun gelmesi kaçınılmaz. Bu sorunun gerçeğe en yakın cevabını bilse bilse son süreci götüren iki taraf, yani devlet ile PKK, yani Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan bilir. Çünkü bu saldırının esas muhatabı onlardır. Bilirler bilmesine ama bu bilgiyi olanca açıklığıyla kamuoyuyla paylaşacaklarını sanmıyorum.
Katilin karakalem portresi
Dolayısıyla bizim yapabileğimiz, en fazla seçenekleri sıralamak olur. Bu yazıda böyle bir yola gitmek yerine saldırının muhtemel sorumlularını tasvir etmeye çalışacağım. Şöyle ki Paris saldırısının ardında,
1) Türkiye’nin iç içe geçmiş olan Kürt ve PKK sorunlarını çözmesini kendi çıkarlarına aykırı gören;
2) Son süreci baltalamak için elinden geleni yapmaya kararlı;
3) Bu uğurda müzakere eden taraflar arasında zaten zayıf olan güveni iyice ortadan kaldırmak ve/veya tarafların üzerinde yükseldikleri kitleleri birbirine düşürmek için komplolar/provokasyonlar planlayan;
4) Gerek devlet, gerek PKK içinde bazı güçlere ulaşabilme, onları yönlendirme, kullanma imkanlarına sahip odak veya odakların bulunduğunu düşünüyorum.
Biraz daha somutlaştıracak olursak, ya dış bağları çok kuvvetli yerli bir güç ya da ülke içinde hayli örgütlü dış bir güç veya güçler koalisyonu söz konusu olabilir.
PKK içi çatışma ihtimali
Önce AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, ardından Başbakan Erdoğan, Paris’te yaşananların örgüt içi bir olay olabileceğini söylediler. Saldırının yapıldığı yer, öldürülenlerin kimlikleri ve konumları, tepkiler şunu gösteriyor: Eğer bu iddia doğruysa PKK içinde müzakere sürecine karşı olan bir grubun Öcalan’a meydan okumasıyla karşı karşıyayız demektir.
Sanmıyorum. Hele bu saldırının sorumluluğunu PKK içindeki müzakere yanlılarına yüklemeye çalışmayı aşırı komploculuk olarak görüyorum. Bununla birlikte saldırıyı gerçekleştiren kişi ya da kişilerin maktuller tarafından tanınıyor olma ihtimalini de yabana atmamak lazım. Kısacası, birileri Kürt siyasi hareketine yönelik bu öldürücü saldırıyı pekala aynı hareket içinde yer alıp sonradan devşirilmiş veya başından itibaren oraya yerleştirilmiş kişiler eliyle gerçekleştirmiş olabilirler. Ancak tekrar altını çizmek şart: PKK içinde müzakere konusunda bir ayrışma olsa bile bunun ortaya çıkması için henüz çok erken ve Paris saldırısı böyle bir ayrışmanın dışavurumu olamayacak kadar sert bir olay.
Ne yapmalı?
Son sürecin başarılı olmasını arzulayanlar başından itibaren provokasyon ihtimallerini akıllarında tuttukları için, Paris saldırısının ölümcül bir engel olmasına izin verilmeyebilir. Ancak ilk aşamada gerek hükümet çevrelerinin PKK’yı, gerekse PKK’nın “derin devlet”i işaret etmiş olması tarafların en azından kamusal alanda ortak bir dile sahip olmadıklarını, bu tür saldırılar sürerse olmalarının da mümkün olmayacağını gösteriyor.
Dolayısıyla BDP’li siyasetçilerin ilk İmralı ziyaretini ve Öcalan’ın telkinlerini beklemekten başka, şimdilik yapacak pek bir şey yok. Tabii bu arada akıllara PKK’yı getirecek herhangi bir terör saldırısı olmaması için dua etmek de zaruri.