Kazasız belasız atlattı
.
Recep Tayyip Erdoğan’ı Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda ilk kez 2004 yerel seçimleri kampanyası sırasında dinlemiştim. Ardından 2007 genel ve 2009 yerel seçimleri öncesi Erdoğan’ı aynı yerde yine izledim. Dünkü referandum mitinginin, bunların hepsinden daha kritik olduğu ortadadır. Ancak bütün sembolik ve siyasi anlamına rağmen dünkü mitingin bunların en mütevazısı olduğunu rahatça söyleyebilirim.
Önce katılım konusuna değinmek istiyorum. Birçok meslektaşımın aksine miting izlemeyi çok severim. Yine birçok meslektaşımın aksine mitinglere kaç kişi katıldığı yolunda tahmin yapmayıysa hiç sevmem. Bununla birlikte dünkü mitinge, daha önce izlediklerimden daha az bir katılım olduğunu gözledim. Bunda havanın aşırı sıcak olması ve mitingin hafta içi yapılması muhakkak etkili olmuştur. Yine de mitingden kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan başta olmak üzere hükümet ve parti kurmaylarının ısrarla mitinge yönelik beklenti çıtasını aşağıya çekme çabalarının da önem taşıdığı kanısındayım.
Düşük çıta
Çıtanın neden aşağıya çekilmek istendiği malum: Bu referandum kampanyası, doğrudan hiçbir maddesi onunla alakalı olmasa da Kürt sorununun gölgesinde gerçekleşiyor. “Evet” için bastıran iktidar partisi, Güneydoğu’da BDP’nin boykotunu kırmaya, en azından gevşetmeye çalışırken, Batı’da da Kürt siyasi hareketiyle (BDP, PKK, Öcalan...) pazarlık içinde olduğu görünümü vermemeye çabalıyor.
Bu bağlamda AKP’nin Diyarbakır mitinginin, MHP Lideri Bahçeli’nin Erzurum mitinginde söylediklerinin ipoteği altında gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Nitekim dün Erdoğan Diyarbakır’da, MHP başta olmak üzere AKP’yi Türk milliyetçiliğinin argümanlarıyla vurmak isteyenlere hemen hiçbir malzeme sunmadı. (Kuşkusuz çok zorlarsanız bir şeyler muhakkak bulursunuz). Yine Erdoğan dün, kendisini ve partisini Kürt milliyetçiliğinin argümanlarıyla köşeye sıkıştırmak isteyenleri de hayal kırıklığına uğrattı.
Burada bir parantez açmak isterim: Sanki Erdoğan daha önceki Diyarbakır mitinglerinde Kürt milliyetçilerinin suyuna giden konuşmalar yapmış gibi bir hava yaratılıyor. Yerinde izleyemediğim 2005’teki o tarihi konuşmayı bir kenara bırakırsak, AKP liderinin üç ayrı seçim mitinginde Diyarbakır’da (ve izlediğim diğer Güneydoğu mitinglerinde) hep üniter devlete vurgu yaptığına, zaten siyaseti mümkün olduğunca az konuşup bölgeye götürdükleri hizmetleri anlattığına tanık oldum. Dolayısıyla dünkü konuşması bir “kopuş”un değil “süreklilik”in söz konusu olduğunu kanıtlıyor.
Nereye kadar başarı?
Sonuçta Erdoğan dünkü mitingi kazasız belasız atlattı. Kuşkusuz bu bir başarıdır. Ama bir yere kadar. Zira rakiplerinin eline koz vermemiş olması Erdoğan’ın elini daha da güçlendirdiği anlamına gelmiyor. Belki şöyle özetlemek mümkün olabilir: Erdoğan’ın dün söyledikleri AKP’ye (ve evet kampanyasına) fazladan oy getirmez ama AKP’den “hayır” cephesine oy da götürmez.
Peki bu nasıl oldu? Erdoğan dün duygu yüklü, bölge halkının gönlünü okşayıcı ama siyasi olarak alt düzeyde bir konuşma yaptı. Kürt siyasi hareketini doğrudan muhatap aldığı yorumuna yol açabilecek hiçbir şey söylemedi, doğrudan bölge halkına seslendi. Başbakan’ın yakın bir zamana kadar hep altını ısrarla çizdiği “demokratik açılım” sürecine atıfta bulunmaması dikkat çekici ama mantıklıydı. Çünkü açılımın ilan edilmesiyle epey heyecanlanmış olan bölge halkı onun Habur’dan sonra rafa kaldırılmasıyla ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyor ve Erdoğan’ın en azından şu aşamada bu hayal kırıklığını bir nebze azaltabilecek bazı vaatlerde bulunması pek mümkün gözükmüyor.