Kara harekatı yapılacak mı?
.
KARA HAREKATI TARTIŞMASI / 1
PKK’nın eylemlerini yeniden tırmandırmasına paralel olarak Başbakan Erdoğan’ın da dilini ve üslubunu kademe kademe sertleştirdiğine tanık oluyoruz. Erdoğan’ın önceki akşam partisinin İstanbul örgütünün geleneksel iftar yemeğinde yaptığı konuşma bu bakımdan bir zirve olarak görülebilir. Gerçekten çok açık ve netti, çok ama çok sertti. Erdoğan’ı yaklaşık 25 yıldır izleyen bir gazeteci olarak onun “siyaseten” böyle konuşmadığı, PKK’ya yönelik öfkesinin son derece “sahici” olduğu kanısındayım. Onun niye bu derece öfkelendiği hakkında bildiklerimiz ve tahmin ettiklerimiz var, ama kamuoyuyla, en azından şimdilik, paylaşmak istemediği birtakım (istihbari) bilgilerin Başbakan’ı böylesine bir tavıra sevk ettiğini düşünebiliriz.
Bu “sahici öfke”nin sahici, yani elle tutulur, somut gelişmelere neden olacağını kestirmek güç değil. Bu bağlamda, Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yönelik hava operasyonlarının “açılış” olduğu, devamında PKK’ya yönelik diğer askeri seçeneklerin de devreye sokulacağını söylemek mümkün. Bu seçeneklerin başında hiç kuşkusuz sınırötesi kara harekâtı geliyor. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü PKK’nın eylemlerini tırmandırıdığı her dönemde bu seçenek gündeme geldi ve birçok kez de hayata geçirildi. İran’ın PJAK’a yönelik olarak bir süredir Irak topraklarında harekât yürütüyor olması ve bunda belli başarılara ulaşması Ankara için bu seçeneği daha cazip kılıyor olabilir. Hükümetin böyle bir harekât için ihtiyaç duyduğu yetki tezkeresini TBMM’den çoktan almış olduğu da hatırlanacak olursa her an TSK’nın bir kez daha Irak’ın kuzey bölgelerine girmesine tanık olabiliriz.
İşte bu yazı dizisinde sınırötesi harekât seçeneğini, geçmişteki örnekleri de hatırlatarak uzmanlarla tartışacağız. Kendi görüşümüzüyse dizinin son bölümünde kaleme alacağız.
‘En büyük avantaj Erdoğan’ın siyasi liderliği ve kararlılığı’
PKK yıllardır varlığını sürdürmesine rağmen hakkında kaydadeğer sayıda bilimsel araştırma yapılmış değildir. Bu noktadaki istisnaların başında Dr. Nihat Ali Özcan’ın 1999’da çıkan “PKK: Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi” adlı kitap gelir. Dr. Özcan sorularımızı şöyle cevapladı:
Hükümet yetkilileri sürekli olarak PKK’ya karşı “daha farklı ve daha şiddetli” bir mücadeleden söz ediyorlar. Siz nasıl bir mücadele öngörüyorsunuz?
Öncelikle PKK’nın organizasyon yapısını, halk desteğini ve stratejisini nasıl tanımlıyorsunuz, buna bakmak gerekir. Bana göre PKK tipik bir ayaklanma olayıdır. Bu nedenle, politik amacına ulaşmak için organize, uzatılmış politik-askeri bir strateji izliyor. Hükümeti halkın gözünde küçük düşürecek, etkisiz kıracak, meşruiyetini zayıflatacak paralel bir iktidar kurma ve yaşatma iddiasında. Hükümet de yasalar içinde kalarak, elindeki ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik ve diplomatik araçlarla erozyona uğrayan varlığının yeniden tesis için “güvenlik inşasına” girişicek gibi görünüyor. Yeni stratejilerin ne olduğu açık değil. Her geçen gün, zaman hükümetin aleyhine işliyor ve bürokrasinin kendisini dönüştürme ve öğrenebilme kapasitesine bakınca bazı şüphelerim olduğunu söyleyebilirm. Ancak en büyük avantaj, Erdoğan’ın siyasilider liği ve kararlılığı olabilir. Ne var ki mevcut yasal düzenelemeler, psikolojik iklim, idari yapılanma ve devlet kurumları arasındaki güvensizlikle işlerin istenen biçimde gitmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Güvenlik ile diğer alanlar arasındaki dengenin güvenlik aleyhine bozulduğu görünüyor. Hükümet de bu dengeyi yeniden inşa etmek zorunda olduğunu anlamış durumda. Bu tabiatı itibarıyla zor bir iş. PKK’nın uyguladığı yıpratma ve bozma stratejisinin bir sonucu olarak bu ülkede ve coğrafyada hiçbir şey bir birinden bağımsız değildir. Ortadoğu’daki “Arap baharı”ndan, tutuklu general ve subaylara, yasalardaki güvenlik güçlerinin hareketlerini kısıtlayan düzenlemelerden, son zamanlarda kamuoyunda “devlet”i katil, kriminal, güvenilmez gösteren tartışma ve ifadelere kadar her şeyin iyi ve senkronize yönetilmesi gerekir.
Günümüzde yeni bir kara harekâtı gündemde. 1990’lardaki en kapsamlı harekâtlardan olan “Çelik” ve “Çekiç” harekâtlarına ve 2008’deki Güneş Harekâtı’na baktığımızda bu sefer farklı olarak ne yapılabilir?
Harekât kavramı çok muğlak. Çünkü harekâtın kuvvet, zaman ve mekan boyutu sonuçlarıyla yakından ilişkilidir. PKK’nın askeri aklı da bunu anlamış olduğundan Kuzey Irak’ta buna gore konuşlanmış durumda. Çünkü Kuzey Irak, güvenli bölge olarak PKK açısından hayati öneme sahip stratejik bir bölgedir. Kuzey Irak yoksa PKK da yoktur. Varsa PKK 100 yıl daha yaşar. O zaman sizin harek âttan ne beklediğiniz önemli. PKK’yı ağır hasara uğratmayı düşünüyorsanız, karadan girer 250 kilometere derinliğe gider ve bir-iki yıl kalırsanız . İş farklı bir noktaya gider. “Yok bunu yapamam , uluslararası ortam uygun değil” ya da “bütçede yeterli para yok” vs. derseniz, o zaman 10-15 km sınırı iki noktadan geçer kamuoyunun gazını alırsınız kısa vadede. Uzun vadede de halk size olan güvenini kaybeder. Bu nedenle stratejik amaçlı olanlara hiç ihtimal vermiyorum.
90’larda oldukça yoğunlaşan sınır ötesi harekâtların bilançolarına baktığımızda öldürülen PKK’lı sayısının hiç de az olmadığını görüyoruz. Peki eksik olan ne?
1990’larda güvenlik dengesi lehine, ekonomik, kültürel, hukuki dengeler bozulmuştu. Örneğin devlet köylerini terk eden insanlara birkaç milyar dolar para ödedi. Ancak bu paralar o zaman verilip insanlara iyi bir yaşam sağlanabilirdi. Zor bir süreç olduğu doğrudur. Güvenlik sağlandığındaysa diğer aktörler çeşitli nedenlerle ve gereken hızla sistemi inşa edemediler. Şimdide dengeler güvenlik aleyhine bozuldu. Bunu yeniden ve sağlıklı inşa etmek artık ciddi zorluklar içeriyor.
Türkiye’nin geniş kapsamlı bir sınırötesi kara harekâtı yapması durumunda bölge ülkelerinin tutumu nasıl olur?
Bu bir varsayım. Kapsamlı bir sınırötesi harekâtı mümkün görmüyorum. Kimse de memnun olmaz. Ne İran, ne Suriye ne ABD, ne AB, ne de Kürt yönetimi.
YARIN: Özcan: PKK kör bir etnik çatışmayı bile tetikleyebilir
KRONOLOJİ
Çelik, Tokat, Çekiç, Şafak, Murat, Güneş...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) PKK’ya yönelik ilk sınırötesi kara harekâtı1983 yılında yapıldı ve 5 ila 7 bin asker Kuzey Irak’a girdi. O tarihten bu yana, “sıcak takip”, PKK eylemlerine “misilleme” gibi nedenlerle, kimi zaman da stratejik planlama ışığında çok sayıda sınırötesi kara harekât ı düzenlendi. Bunların en kapsamlılarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz:
- Kuzey Irak Harekâtı: TSK’nın Irak’ın kuzeyinde düzenlediği bu ilk geniş çaplı operasyondur 5 Ekim 1992 günü başladı ve 40 gün sonra, 15 Kasım 1992 ’te sonuçlandı.
- Çelik Harekâtı: 20 Mart 1995 tarihinde 35 bin askeri personelin katılımıyla başlayan bu operasyon Türkiye tarihinin en kapsamlı birkaç sınırötesi harekâtından biridir.
- Tokat Harekâtı: 14 Haziran 1996 günü başlayan operasyon Kuzey Irak’taki PKK’lıları hedef aldı.
- Çekiç Harekâtı: 12 Mayıs 1997’de başlayan ve 7 Temmuz 1997’de biten operasyon ile iki yıldır bahar ve yaz aylarında yapılan harekâtlara bir yenisi eklenmiş oldu.
- Şafak Harekâtı: 25 Eylül 1997’de başlayıp, 15 Ekim 1997’ye kadar süren bu harekâtta 865 PKK’lı öldürürken, 31 asker ve korucu şehit oldu.
- Süpürme Harekâtı: 5 Aralık 1997’de, kış mevsimini geçirmek için Kuzey Irak’taki kamplara yerleşen PKK’lılara karşı düzenlendi.
- Murat Harekâtı: 1998 Nisan ayının son haftasında 39 bin 500 askeri personelin katılımıyla yapıldı.
- Güneş Harekâtı: AKP hükümeti dönemindeki tek sınırötesi kara harekâtı 21 Şubat 2008 tarihinde Kuzey Irak’ta belirlenen PKK hedeflerine karşı düzenlendi. 29 Şubat 2008’de sona erdi.
‘Bir kara harekâtıyla PKK’nın askeri gücü bitirilemez’
Radikal Gazetesi yazarı Cengiz Çandar’ın TESEV için hazırladığı “Dağdan İniş: PKK Nasıl Silah Bırakır?” başlıklı rapor Haziran ayı sonunda açıklandıktan sonra geniş yankı uyandırdı. Çandar ile yeni bir kara harekâtı ihtimalini tartıştık:
PKK’nın silahsızlandırılması üzerine daha yeni rapor kaleme aldınız. Son günlerde yaşananlar sizi umutsuzluğa sevk ediyor mu?
Hayır. Rapor dikkatle okunduğu takdirde, bu tür gelişmelerin öngörüldüğü görülecektir. Zaten, PKK’nın silahlı mücadelesinin 30 yıla yaklaşık tarihi böyle gelgitlerle doludur. Rapor, bu tarihi göz önüne alarak ve bugünküne benzer bir konjonktürden etkilenmeyecek biçimde yazılmıştır. Raporun anlamı ve amacı, verili bir durumda, yani sorunun mevcut aktörlerinde temel bir değişiklik olmadığı takdirde, “dağdan iniş”in nasıl gerçekleşebileceği ile ilgilidir. Elbette ki son günlerin tehlikeli bir tırmanmaya işaret eden gelişmeleri, insanları sorunun çözümü konusunda karamsarlığa sevkettirecek yeterli işaretlerle dolu. Ancak umutsuzluğa yer olmadığı kanısındayım. Herhangi bir umut ışığı henüz görülmemekle birlikte...
PKK’ya karşı hava harekâtına ek olarak sınırötesi kara harekâtı yeniden gündemde. Böyle bir harekât mümkün mü?
Sınır ötesi kara harekâtı ihtimal dışı değil. Ne var ki,bundan önceki kara harekâtları deneyimleri dikkate alınırsa, şimdi yapılacak bir kara harekâtının PKK’nın askeri gücünü bitirme ya da çok ağır bir darbe indirme anlamında sonuç vermesi mümkün değildir. Eğer, kara harekâtı Irak Kürdistanı’nda bir tampon bölge oluşturmak amacına yönelirse, yani kalıcı biçimde Irak Kürdistan topraklarına Türkiye askeri gücü yerleşirse, bu, Kürt sorununa ilişkin tüm parametrelerin değişmesi demektir. Tampon bölgenin etkili olabilmesi için ise, Irak Kürdistanı’nın neredeyse dörtte üçünün askeri işgal altında sokulması gerekir.
Eğer yapılırsa neler getirir, neler götürür?
Kara harekâtının neler getireceği, neler götüreceği hangi kapsamda, nasıl bir kara harekâtı yapılacağına -eğer yapılırsa- bağlı. Bugüne kadar yapılmış olanlara benzer cinsten bir kara harekâtı, iç kamuoyunu ve kendi kendini aldatmaya yarar. Başkaca, esaslı bir şey getirmez. Kalıcı nitelikteki bir kara harekâtı ise, Türkiye’nin Kürtlerle topyekun bir savaşına dönüşür ki, bunun da istenen herhangi bir sonucu getireceği söylenemez.
YARIN: Hüseyin Yayman: En hayati soru ‘halk desteği’nin kimin yanında olduğudur