Şampiy10
Magazin
Gündem

Kara bir ara dönem

.

ABONE OL
Vatan Haber

Çarşamba günü Fransa’nın başkenti Paris’te, Sosyalist Parti’ye yakınlığıyla bilinen IRIS (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü) adlı kuruluşta, içinde Türklerin de bulunduğu ama Türkiye ile ilgili Fransızların çoğunluğu oluşturduğu bir grupla ülkemizin gündemini, özel olarak da AKP’yi konuşup tartıştık.

Öncelikle bir gözlemimi aktarmak istiyorum: Türkiye’yi yakından takip etmeye çalışan Fransızların en çok merak ettiği konu Fethullah Gülen cemaati. Türkiye’de karşılaştığım diplomat ve yabancı gazetecilerin de Gülen hareketine yönelik ilgi ve meraklarının giderek arttığını gözlemiş olduğum için bu durum beni pek şaşırtmadı. Buna karşılık, bu cemaatin “diyalog” konseptiyle düzenlemiş olduğu farklı etkinliklere gönüllü olarak ve coşkuyla katılmış olan yabancı araştırmacıların bir kısmının kafalarında, bu hareket hakkında soru işaretlerinin oluşması dikkat çekici.

Neden kötümserler?

Tekrar toplantıya dönecek olursak; yaptığım konuşmada söylediklerim ve sorulara cevaplarım izleyicilerin ciddi bir bölümü tarafından “iyimser” bulundu. Benim iyimserliğime geçmeden önce salondaki kötümserliği biraz irdeleyelim: Son dönemde demokrasi alanında peş peşe tanık olduğumuz olumsuzluklar (basın ve düşünce özgürlüğü ihlalleri, Kürt sorununda “açılım” hattından sapılıp yeniden baskı politikalarının yürürlüğe sokulması...) bizlerin olduğu kadar ülkemizi izleyen yabancıların da içlerini karartıyor.

Mutlaka içlerinde Türkiye’nin kötülüğünü daha fazla isteyenler de vardır fakat bugüne kadar deneyimlerim bana, ülkemizi şu ya da bu nedenle izleme durumundaki yabancıların çoğunun, başlangıçtaki duyguları ne olursa olsun, süreç içinde onu sevdiklerini, hatta bazılarının “sevdalandığını” gösterdi. Bu nedenle, “ne yaparsak yapalım onlara beğendiremeyiz zaten” diye söylediklerine kulak tıkamak yerine yabancıların eleştirilerini ciddiye alıp önemsemek gerekir kanısındayım.

Otoriterlik mümkün mü?

Son dönemdeki temel hak ve özgürlükler konusunda yaşanan ihlallerin, özellikle gazetecilerin, aydınların, siyasetçilerin uzun süreli tutuklamalara maruz bırakılmalarının, “yoksa Türkiye demokrasi rayından sapıp otoriter bir rejime doğru mu yol alıyor?” sorularını da beraberinde getirdiği ortada. İşte Paris’teki toplantıda, ülkeyi yöneten siyasetçiler çok isteseler ve çok uğraşsalar dahi ülkemizde otoriter bir rejim inşa etmelerinin mümkün olmadığını savundum. Çünkü kim ne derse desin, Türkiye’nin asla küçümsenemeyecek bir demokrasi deneyimi ve birikimi var ve sivil toplumun bunun şu ya da bu nedenle bir kere daha rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğine inanıyorum.

Kaldı ki ülkemizdeki Kürt sorunu realitesi demokrasi dışındaki seçenekleri bütünüyle geçersiz kılmaktadır. Şöyle ki, otoriterlik heveslileri demokrasinin esas olarak “çoğulculuk” olduğunun üstünü örtüğ onu bir “çoğunluk” rejimi olarak göstermek isterler. Fakat bu formülün, Kürtlerin bugünkü bilinç seviyeleri göz önüne alındığında geçerli olabilmesinin imkanı yoktur. Bundan önceki hükümetlerin, “Kürtlerin ne istediği değil, çoğunluğun onlara vermeyi kabul ettiği esastır” şeklindeki yaklaşımları başarısız oldu, bundan sonra da böyle olacağı muhakkaktır. Özetle, ülkemizin bütünlüğünü muhafaza etmenin yegane yolu, demokrasiye sahip çıkmak ve onu sürekli güçlendirmektir.

Paris’teki toplantıda, kara bir dönemden geçtiğimizi, bu süreçte nice ciddi mağduriyetler yaşandığını ama bu durumun daha fazla sürmesinin mümkün olmadığını söyledim. Tıpkı bu yazıyı okuyacaklardan bazılarının yapacağı gibi, dinleyicilerden bazılarının beni “saflık derecesinde iyimser” bulduğunu biliyorum. Fakat bu “kara” dönemin aynı zamanda “ara” olduğu tespitimin temenniden ibaret olduğu, gerçekçi olmadığı eleştirilerine katılmıyorum.

Tekrar söylemek gerekirse: Türkiye bu şekilde daha fazla yol alamaz!

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hoşçakalın
  2. Yine PKK-Hizbullah çatışması ve yine “yesinler birbirlerini” aymazlığı
  3. (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği ve edebileceği kötülükler
  4. Kobani ile PKK’yı, PKK ile de (IŞ)İD’i eşitlerseniz
  5. Kürtler Kobani'de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?
  6. Hükümet, tezkere, Kobani, Öcalan: Bir dizi tuhaflık
  7. Bir dönüm noktası olarak Kobani: (IŞ)İD ve PKK üzerine notlar
  8. Kobani için diplomasi ihtiyacı
  9. Washington Kürt Konferansı: Tek gündem Kobani direnişiydi
  10. Savaşın Türkiye’ye sıçrama ihtimalleri

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.