“İslami sol” mümkün mü?
.
SOL VE İSLAM/6
Sol ve İslamiyeti birlikte anmanın bile tek başına bazı kişi ve çevreleri ne kadar rahatsız ettiğinin farkındayım. Sol ile İslam dininin hiçbir şekilde bağdaşamayacağı klişesini tekrarlayarak iktidarlarını korumak istiyorlar. Ama eğer, nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede yaşıyorsak ve bu ülkenin en büyük arayışları demokrasi, özgürlük ve başta sosyal konularda olmak üzere her türden adaletse, bu küçük iktidar sahiplerini tedirgin etmeyi sürdürmemiz ve onları devre dışı bırakmamız gerekir. Yani sol ile İslam arasındaki ilişkisizliği bir kader olarak görmeyip rehabilite etmek için herkesin elinden gelen katkıyı yapması şarttır.
Aslında umutlu olmak için nedenlerimiz mevcut. Zira solculuğun ve İslamcılığın ayrı ayrı yaşadığı ve giderek derinleşen krizler, bu iki siyasi hareketin saflarında yer alan bazı kişileri, bir süredir, kendi statükolarını, ön kabul ve yargılarını sorgulamaya sevk ediyor. Bugün İslami kesim içinde yer alıp kendilerini aynı zamanda “solcu” olarak tanımlayanları ele almak istiyorum. Özellikle 20. yüzyılda, İslam dünyasının değişik köşelerinde İslam dinini soldan yorumlamaya çalışan düşünürler, aydınlar ve onların fikirleri etrafında oluşan topluluk ve siyasi gruplara tanık olmuştuk. Fakat peşpeşe yaşanan Afgan cihadı ve İran devrimiyle birlikte İslam ile solu bağdaştırma girişimleri ciddi darbe aldı ve adım adım sahneden çekildi. 1980 ortalarından itibarense İslam coğrafyasının hemen her köşesinde siyasi İslamcılık güçlenip egemen hale geldi ve solcu, liberal ve milliyetçi akımları hızla marjinalleştirdi. Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte sol İslam dünyasında iyice güçsüzleşti.
Fakat 21. yüzyılla birlikte İslamcılık deneyimlerinin getirdiği hayal kırıklıkları (özellikle 11 Eylül eylemiyle birlikte El Kaide’nin hegemonyasını da ilan etmesi) yeni arayışlara, kimi durumda da eski yorumların yeniden keşfine vesile oldu. Türkiye’de de benzer bir sürecin çok iddialı olmasa da yaşanmakta olduğunu görüyoruz. İçlerinde siyasetçiler, aydınlar, yazarlar, sivil toplum aktivistleri ve ilahiyatçıların da bulunduğu irili ufaklı grupların yürüttüğü tarışmaların ışığında ülkemizde bir “İslami sol”un şekillenmekte olduğunu söyleyebiliriz.
Kısa vadede siyasi hayatta güçlü bir etkisi olma şansı bulunmasa da “İslami sol” hareketin ülkemize birçok açıdan hayırlı olacağı açıktır ki şimdiden bunun meyvelerini vermeye başladığını görüyoruz. Dindarların sağa ve sağcı partilere mahkûm olmadıkları, kendi içlerinden kişiler tarafından dile getiriliyor olması başlıbaşına çok önemlidir. İslami solcuların açıp yürüttükleri tartışmaların özellikle öğrenciler arasında yaygınlaşıp etkili olacağını kestirmek güç değil, fakat bu akımın etkisinin gençlikle sınırlı olmayacağı da açıktır. Özellikle İslam üzerinden siyaset yapan ve kendilerini solda tanımlayan kişi ve gruplar, her ne kadar şimdilik ilgisiz görünseler de ayrı ayrı bu akımı ciddiye almak zorunda kalacaklardır.
Yeni bir sol hareket
İslami sol hareketliliği önemsiyorum fakat ülkemizde sol ile İslam arasındaki sorunları çözmede tek başına yeterli olduğunu düşünmüyorum. Hele bu hareketin bağımsız bir şekilde yoluna devam etme ihtimalinin kimsenin hayrına olacağı söylenemez. Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan, kimsenin dinine, etnik kimliğine, mezhebine, yaşam tarzına karışmayan bir sol siyasi harekettir. Kendilerini “İslami sol” olarak tanımlayan kişiler, birçok açıdan kendilerine benzemeyen kişilerle, böylesi bir hareket içinde solun temel değerleri etrafında bir araya gelebilirlerse Türkiye’nin önü açılabilir.
Tabii bu noktada, ülkemizde böyle bir sol hareket olup olmadığı, daha doğrusu ortaya çıkma şansının bulunup bulunmadığı sorusu karşımıza çıkıyor ki bunu tartışmayı da yarına bırakalım.