IŞİD’i anlamak
.
Cuma günkü yazımda “bölgenin iki yükselen gücü” olarak tanımladığım PKK ile IŞİD’i karşılaştırdığım için epey tepki aldım, hakaretlere maruz kaldım. 4-5 sene önce (çözüm süreciyle birlikte çok şükür belli bir rahatlama var) PKK’yı anlamaya yönelik olarak yazıp söylediklerimize gösterilen tepkilere benziyorlardı. Özellikle Şengal’de Ezidi azınlığa yönelik saldırılardan hareketle IŞİD’i anlamaya çalışmanın anlamsız, gereksiz olduğunu, hatta IŞİD’in ekmeğine yağ sürmek anlamına geldiğini söyleyenler oldu.
Bir de tabii komplo teorileri var. IŞİD’i ABD ve İsrail başta olmak üzere her türlü küresel ve bölgesel güce bağlamak mümkün. O zaman noktayı koymuş oluyor ve üzerinde düşünmeye gerek duymuyorsunuz. Mesela ne zamandır sosyal medyada dolaşan bir dezenformasyon var: Gizli bilgileri sızdırdığı için kaçarak Rusya’ya sığınan eski Amerikalı ajan Edward Snowden, IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratı olduğunu ileri sürmüş. Ama bunu kanıtlayacak hiçbir güvenilir haber kaynağı gösterilmiyor. Olsun, bu durum söz konusu dezenformasyonun dün Türk medyasında birdenbire yayılıvermesine engel olmadı.
Sünni Arap boyutu
Peki nedir IŞİD? Birdenbire bölgenin dengelerini altüst eden bu örgütü anlamak için ilk soru şu olabilir: Sadece El Kaide uzantısı, katı bir İslamcı yapılanma mı söz konusu? Bunun cevabının “hayır” olduğunu, Suriye Rojava’da yaşananları en yakından takip eden gazetecilerden Mutlu Çiviroğlu’nun önceki gün IŞİD ile savaş halinde olan YPG’nin sözcüsü Polat Can ile yaptığı söyleşiden çıkarabiliriz. (http://www.yuksekovahaber.com/haber/polat-can-nankorce-bir-provokasyonla-karsi-karsiya-kaldik-136635.htm) Çiviroğlu’nun “IŞİD’in bu kadar etkili olmasını neye bağlıyorsunuz? Uzmanlar IŞİD üyelerinin o kadar da fazla olmadığını söylüyorlar, böyle bir örgüt nasıl oluyor da böyle birçok saldırı gerçekleştirebiliyor?“ sorusunu Can şöyle cevaplıyor:
“Bazı Irak askerleri, özellikle de Sünni olanların hepsi IŞİD’e çalışıyorlar. Bugün Şengal’e saldıranlar sadece IŞİD değil, Şengal yakınlarındaki köylerde kalan birçok Arap. Daha önceleri ‘Biz Kürtlerin dostuyuz’ diyen birçok Arap bugün Şengal’e saldırıyorlar. Bu bölgede Kürtlerin komşusu, kirvesi olan bu Arapların çoğu IŞİD’e katılıyor. Yani bugün Arap şovenistliği yapanlar, Musul ve Tikrit bölgelerinde Kürtlere saldırıyorlar ve bu insanların sayıları gittikçe artıyor. Ayrıca, IŞİD ganimeti helal saydığı için, IŞİD’e katılanların çoğu sözde kâfir mallarına saldırıp, halkımızın malına mülküne sahip olmak için onlarla birlikte hareket ediyorlar.”
Farklı öyküler, ortak noktalar
YPG’li Polat Can’ın söyledikleri, müstakbel başbakan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun söyledikleriyle kısmen örtüşüyor. Gerçekten de IŞİD, Suriye ve Irak’ta rejimlerin dışladığı Sünni Arapların memnuniyetsizliklerini kendi lehine çevirmeyi becerebilen bir örgüt. Ama olay tabii ki bundan ibaret değil. IŞİD’de Kürtlerin (Türkiye’den katılanlar da dahil) ve az da olsa Türkmenlerin olduğu biliniyor. Fakat bu örgütün saflarında Irak ve Suriye vatandaşı olmayan çok sayıda kişi var. Bunların bir kısmının dünyanın dört bir tarafında savaşarak profesyonelleştikleri de malum. Nitekim IŞİD, sadece Irak ve Suriye’nin bazı bölümlerini kapsayan bir “İslam devleti” kurmakla kalmadı “hilafet” de ilan etti. Bu da örgütün küresel bir derdi olduğunu ve muhtemelen El Kaide’nin tahtına oturmayı hedeflediğini gösteriyor. (IŞİD’in Suriye ve Irak’ta rakip İslamcı gruplara karşı da son derece acımasız ve vahşi davrandığının altını çizelim.)
Dolayısıyla IŞİD’i anlamak için İslamcılığın dünya çağında yaşadığı sorunlar, geleneksel İslami hareketlerin açmaz ve krizler, El Kaide’nin belli bir aşamadan sonra neden tıkandı ve IŞİD’in bütün bunların ortasında, nasıl yeni bir cazibe merkezi haline gelebildiği üzerine kafa yormak gerekiyor.
Buna bağlı olarak dünyanın dört bir köşesinden Suriye ve Irak’a savaşmaya (ve ölmeye) koşan gençleri anlamak da elzem. Bunun için, gerek herbirinin ayrı hikayelerine, gerekse bazı müşterek noktalarına ve farklılıklarına bakmak gerekir. Acaba bugün IŞİD’e katılanlarla dün El Kaide’ye katılanların motivasyonları arasında belirgin farklar var mı? Varsa bunlar neden kaynaklanıyor.
Daha sorulacak çok soru ve söylenecek çok şey var ama burada keselim ve son bir not düşelim: Onu küçümseyerek, ciddiye almayarak, IŞİD’e asıl dinamizmi veren noktaları anlamaya çalışmayı reddederek, asla kanıtlanamayacak “derin” stratejik ilişkiler üzerinde kafa yormaya devam etmenin faturası çok ağır olur.