İmralı-Kandil denklemini doğru kurmadan barış hayal
.
“Biz süreci İmralı ile götürüyoruz, nasılsa Kandil ona karşı çıkamaz” yaklaşımı ve bu sırada PKK’nın Kandil’deki lider kadrosuna yönelik olarak benimsenen üslup bu yeni süreci ciddi bir şekilde sabote edebilir.
Türk medyası yıllar boyunca, kısmen yasal kısıtlamalar, ama daha çok sistemle iç içe geçmiş olduğu için PKK hakkında enformasyondan çok dezenformasyona, analiz ve yorumdan çok manipülasyona ağırlık verdi. Belli bir normalleşme ve rahatlamanın yaşandığı son dönemdeyse bu sefer, gazetecilikle ilişkileri olmayan ama şu ya da bu odak tarafından medyaya iliştirilmiş bazı isimler, devletin istihbarat birimlerinden aldıkları (veya almış havası yarattıkları) bazı tüyolarla tam bir bilgi kirliliğine yol açtılar. Örneğin PKK içinde, yöneticilerinin doğum yerlerine ve mezheplerine göre fraksiyonların bulunduğu “bilgisi”, bu örgütün felsefesini ve tarihini biraz bilenler için anlamsız ve yanlıştır. İslam dinine zaten mesafeli duran PKK yöneticilerinin Alevi-Sünni diye ayrışmış olmaları nasıl mümkün olabilir?
Yeni İmralı sürecini baltalamak isteyen kişilerin yaratmaya çalıştığı türden “örgüt içi bölünme” imajı gerçek olmamakla birlikte PKK içindeki Suriye ve İran’dan gelen militanlar konusunu ayrı ele almak kaçınılmaz. Yine medyada, özellikle Suriye kökenli militanlar hakkında üretilen casus hikayelerini kesinlikle kastetmiyorum ancak Öcalan ile MİT yetkililerinin üzerinde çalıştığı çözüm planının, yıllarca Türkiye dağlarında savaşan, Suriyeli veya İranlı bir Kürde ne sunacağı ciddi bir sorudur. Bildiğimizi kadarıyla PKK’ya Suriye, İran, Irak gibi başka ülkelerden katılan militanlar da Öcalan’ın merkezde olduğu, ağırlıkla Türkçe bir ideolojik eğitimden geçiyorlar. Dolayısıyla onların da Öcalan’a samimiyetle bağlı olduklarını düşünebiliriz ancak bu sürecin kendilerine somut olarak ne önerdiği ciddi bir soru/sorundur.
Kandil olmadan mümkün mü?
Yeni İmralı sürecinin en kritik ayaklarından birinin, Kandil’in, yani PKK yönetiminin buna dahil edilmesi olduğunu düşünüyordum. Örneğin “Devlet Öcalan’ı, Öcalan da PKK’yı ikna etmek zorunda” ( Yazıyı okumak için tıklayınız ) başlıklı yazımda Öcalan’ın PKK başta olmak üzere Kürt hareketiyle sürdüreceği görüşmelerin zorlu geçmeye aday olduğunu söylemiştim. Irak Kürdistanı’ndaki temaslarım sayesinde Öcalan’ın Kandil’i ikna etmesinin sandığımdan daha önemli ve zor olduğuna kanaat getirdim.
Hükümete egemen olduğu anlaşılan ve Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden Yalçın Akdoğan’ın yazılarına da yansıyan “Biz süreci İmralı ile götürüyoruz, nasılsa Kandil ona karşı çıkamaz” yaklaşım ve bu sırada PKK’nın lider kadrosuna yönelik olarak benimsenen aşağılayıcı üslup bu yeni süreci ciddi bir şekilde sabote edebilir.
Hükümetin, sürecin merkezine Öcalan’ı koyması, Kandil’deki PKK yöneticilerinin “dış” müdahalelere açık olmaları nedeniyle anlaşılır ve doğru bir tercih. Ancak sürecin başarıya ulaşmamasını isteyen iç ve dış odakların, aynı PKK yöneticilerinin aklını “Türk devleti Öcalan’la anlaşıp sizi devre dışı bırakacak” ya da “Öcalan devletle anlaşıp sizi harcayacak” türü rivayetletle karıştırmak isteyecekleri (hatta çoktan karıştırmaya başladıkları) kesin.
Yazı dizisini bitirirken bir konuda okuyucu bilgilendirmek isterim. Irak Kürdistanı’na gitmişken tabii ki Kandil’e gidip PKK yöneticileriyle de görüşmek istedim. Gerekli adımları da attım ancak Kandil’den “biz de görüşmek isteriz, fakat kış şartları elvermediği için maalesef mümkün değil” cevabı geldi.
Kuşkusuz bir Murat Karayılan ve/veya Sabri Ok söyleşisi (hele İlker’in Kandil fotoğraflarıyla birlikte) yazı dizimizi daha zengin kılardı. Ama olmadı. Yapacak bir şey yok.
Umarım yeni İmralı süreci hızlı bir şekilde çözüme kapı aralar da o söyleşileri barış atmosferi içerisinde, daha medeni ortamlarda yapmak kısmet olur.
BİTTİ