İki yumruk: Benzerlik ve farklılıklar
.
Ahmet Türk ve Taner Yıldız’ın maruz kaldıkları yumruklu saldırıların birçok ortak noktası var. İlk aklımıza gelenleri sıralayalım:
1 Her iki olayda da saldırganlar Kürt sorununu ve buna bağlı olarak hükümetin “demokratik açılım” projesini gerekçe gösteriyorlar.
2 Her iki olayda da saldırganlar “yalnız” gibi görünüyor, fakat gerek olayların yaşandığı Samsun ve Kayseri’de, gerekse ülke genelinde hiç de yalnız olmadıkları anlaşılıyor. Nitekim Kayserili saldırganın Samsun olayından övgüyle söz etmiş olduğu bildiriliyor.
3 Her iki olayda da saldırganlar kaçma ihtimalinin yüzde sıfıra yakın olmasına rağmen bu saldırıyı gerçekleştirdiler. Yani bir “vurkaç” değil, “mesaj verme” eylemi söz konusu. Tabii yakalandıktan sonra pek de kötü muamele görmeyeceklerini, hatta daha önceki birçok olayda yaşandığı gibi bazı çevreler tarafından kahramanlaştırılacaklarını da öngörmüşlerdir.
Farklılıklara gelince:
1 Ahmet Türk, yüzde 10 barajını bile aşamamış, üstelik kapatılmış bir partinin yasaklı genel başkanı; Taner Yıldız ise açık arayla tek başına iktidara gelmiş bir partiden bir bakan.
2 Türk memleketi Mardin’de çok uzak bir yerde; Yıldız ise, genel olarak sevildiğini bildiğimiz kendi şehrinde, Kayseri’de saldırıya uğradı. Bu arada Kayseri’nin aynı zamanda Cumhurbaşkanı Gül’ün memleketi olmasının ve uzun süredir “AKP’nin kalesi” olarak tanınmasının sembolik öneminin altını çizelim. Yıldız da, bilindiği gibi AKP içinde Gül’e en yakın isimlerin başında geliyor.
3 Samsun’daki saldırgan bir çay ocağında çalışıyordu; Kayseri’deki ise bir beden eğitimi hocası. Bu fark, Kayseri saldırısını daha anlamlı kılıyor.
4 Samsun’da Türk’ün çok ciddi bir biçimde korunmadığını biliyoruz, ancak Bakan Yıldız’a da kolaylıkla yumruk atılabilmesi, güvenlik güçlerinin zaafını olduğu kadar saldırganların ne derece cüretkâr olduklarını da gösteriyor.
5 Türk’e saldırının siyasi anlamı üzerine çok fazla kafa yormaya gerek yok, fakat yine Kürt sorunu yüzünden AKP’nin bir bakanına, hem de Kayseri’de yumruk atılabilmesi çok derin ve incelikli tahlilleri gerektiriyor.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kayseri saldırısı, hiç tartışmasız Samsun saldırısından daha fazla önem arz ediyor. Çünkü basit bir şekilde “Türk ve Kürt milliyetçileri” arasında çıkıp çıkmayacağı tartışılan çatışmadan çok farklı ve yepyeni bir durum söz konusu. Şöyle ki, açılıma karşı olanların, diğer bir deyişle Kürt sorununun demokratik yöntemle kalıcı bir şekilde çözülmesine yanaşmayanların en azından bir kısmının tepki ve öfkelerini şiddet yoluyla dile getirebilecekleri zaten kestirilebiliyordu, fakat burada Kürt siyasi hareketinin önde gelen aktörleri ve onların Kürt kökenli destekçileri dışındaki kesimlere de (en azından bu kadar erken) yönelebilecekleri pek tahmin edilmiyordu.
Kayseri saldırısı o kadar önemli ki hükümet bunun çok fazla gündeme getirilip tartışılmasını hiç arzulamıyor. Böylesi bir tartışmanın bazı riskleri olduğu açık, ancak sanki hiç böyle bir şey olmamış gibi bu konuyu geçiştirmenin risklerinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii burada şöyle bir sorun var: Kayseri saldırısını derinlemesine irdelemek birtakım adımları atmayı da beraberinde getirecektir. Ne var ki hükümetin açılıma karşı kabaran Türk milliyetçisi tepkiyle nasıl başedebileceğini bilmediğini söyleyebiliriz. İşte bu yüzden böyle bir saldırı hiç olmamış gibi yapmaya çalışıyorlar, fakat bu tutum yeni saldırıların olmayacağı anlamına gelmez. İşin acı tarafı şu ki, ne kadar güvenlik önlemi alınırsa alınsın, bu tür saldırıları engellemek mümkün olmayabilir.