İki sihirli formül arayışı
.
Ortada henüz somut bir adım olmamasına rağmen Kürt açılımı üzerine yorum ve tartışmalar hızından pek bir şey kaybetmişe benzemiyor. Hükümet cephesinde, açılımla ilgili hazırlıkları bizzat yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın geri planda kaldığını, buna karşılık Başbakan Erdoğan’ın her vesileyle açılım konusunda kararlı olduklarını vurguladığını görüyoruz. “Tarihi fırsat”tan söz edip bir nevi açılımın startını vermiş olan Cumhurbaşkanı Gül ise, bir süredir koruduğu suskunluğu bugün TBMM açılış konuşmasında bozacağa benziyor.
Muhalefet ise açılım konusunu sürekli gündemde tutma stratejisinden vazgeçmiyor. Hem CHP Lideri Baykal, hem MHP Lideri Bahçeli, farklı açılardan da olsa hükümetin üstüne üstüne gidiyor ve açılımın ölü doğması için yoğun bir çaba gösteriyorlar. Açılım konusunda AKP’nin yegane destekçisi gözüken DTP de, hem başına gelen adli soruşturmalar, hem hükümetin adımlarını geciktirmesi nedeniyle eski heyecanını kaybetmiş durumda; hatta son dönemde yaptıkları açıklamalara bakacak olursak DTP’lilerin iyice ümidi kestiklerini düşünebiliriz.
Umutsuz yorumlar
Siyasileri bir kenara bırakıp medyaya bakacak olursak, ilk başlardaki heyecandan eser kalmadığını görüyoruz. Hükümet yanlısı medya kuruluşları zaten başından beri açılım konusunda ürkek ve pasifti, zamanla sadece Erdoğan’ın konuşmalarını yayınlayıp bu konuyu iyice boşladılar. Başından beri açılıma karşı çıkanlarsa, onca zamanda hiçbir somut gelişme yaşanmamasını; bir ölçüde buna bağlı olarak DTP tabanının açılıma mesafeli yaklaşmaya başlamasını öne çıkarıp “dağ fare doğurdu” sonucuna varıyorlar. Açılıma inanan ve ona destek vermeye çalışan medya mensuplarında da belirgin bir hayalkırıklığı gözleniyor. Örneğin Derya Sazak, TRT’deki programlarında konuk olan Bakan Atalay’ın söylediklerinden hareketle “açılım başka bahara kaldı” diye yazarken, Oral Çalışlar, Diyarbakır’da umutların iyice tükenmekte olduğunu aktarıyor.
Gerçekten açılım bir başka bahara veya Mehmet Tezkan’ın sözleriyle “seçim sonrası”na mı kaldı? Sanmıyorum. Hükümetin bu derece kendini bağlamış olduğu açılımdan şu ya da bu şekilde cayması, onu bilerek geciktirmesi veya içini daha doldurmadan boşaltması -Türkiye’ye getireceği kötülükleri bir yana bırakalım- kendisi için bir tür intihar olur. Diğer bir deyişle eğer AKP açılımı seçim sonrasına bırakırsa o seçimden hiç de parlak bir sonuç elde edemez.
İki kritik nokta
Bugün Meclis’in açılmasıyla birlikte iktidar partisinin, “kısa vadeli” adımlardan başlayarak açılımı hayata geçirmeye başlayacağını düşünüyorum. Bu noktada iki kilit konu karşımıza çıkıyor: 1) PKK’nın silahsızlandırılması; 2) Kürtçenin kamusal alanda kullanımı. Birinci hususta, devlet dört koldan hummalı ve tamamen örtülü bir faaliyet yürütüyor. Her ne kadar bazıları tarafından PKK’nın açılıma savaş açtığı yolunda yorumlar yapılsa da, örgütün kendi rızasıyla silah bırakma noktasına gelmesi hiç de imkansız değil. Tabii bunun formülünü bulmak ve hayata geçirmek de pek kolay olmayacak.
Kürtçe konusundaysa, hem Kürtleri “bu muydu?” diye hayal kırıklığına uğratmayacak, hem de “iki dilli bir ülke” imajı yaratıp toplumun geri kalan kısmının “yoksa bölünüyor muyuz?” diye endişelendirmeyecek bir formül aranıyor.
Her iki konuda da çözüm bulundu mu, bulunur mu, bilmiyor ama arayış ve çabaların esas olarak bu iki noktada yoğunlaştığını söyleyebilirim. Sonuçta ortaya atılacak hiçbir formülün “sihirli” olması, yani ülkenin tüm kesimlerini eşit ölçüde mutlu etmesi bekelenemez, fakat herkesin tartışılabilir bulacağı formüller geliştirilebilirse Türkiye açılım konusunda ilerleyebilir.
Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Gül’ün bugün yapacağı konuşmada vereceği mesajlar çok önem taşıyor.